Böyle durumlar kırılmaktan doğmuyor insanların yalanlarını dinleme merakından doğuyor.
İnsanlar farklı telden konuştuklarında birbirlerini asla anlamazlar. Bir taraf kendini açıklamaya çalıştıkça karşısındakini dinlememeye koyulur. Sanki şunu der: karşımdakinin laf ebeliği bitsin de benim ki başlasın. Bu sefer ayrı tellere konan iki kuş olurlar. Bu yüzden ana sorun yerine kafasında yarattığı soruna odaklanılır. Hâliyle iki sorun da birbirinden farklı olunca iş çözülmez bir hâl alır.
Kabullenmek işin en önemli kısmıdır. Yanlış olanı kabullenmek ya da doğrunun bu şekilde olduğunu kabullenmek gibi durumları da elbette kabullenmek gerekir.
Bir de sorunu bilmek ve kabullenmek arasında ince bir çizgi vardır. Çözüm. Bu bir sapaktır. İki yolumuz var ve çözüm sapağı. Çözüm sapağından gitmek bizi mutlak sonuca götürür mü?
Peki kabullenmek mutlak sonuca götürür mü? Ve zamanında söylenmemiş sözler insanı neye sürükler?
Mutlak sonucun ne olduğunu bilmemiz lazım. Ucunda mutluluk olan bir yer mi burası? Sorunun çözüldüğü yer mi? Sorun ne peki veya sorun olan kim?
İnsanların mutlak sonuçları onları en anlaşılır noktaya çıkartır dersem yanılırım. Her insanın farklı bir mutlak sonucu var. Bu mutlak sonuçlar insanların kendi mutlak doğrularını ortaya çıkarır. Buraya varamamak ise insanın bilmemesinden kaynaklanıyor. Davranışı bilmemek, söylediği sözü bilmemek, ne yapacağını bilmemek ve de ne hissettiğini bilmemek. Bu bilinçsizlik hâli insanın önünde yolların üzerinde duran taşları temsil ediyor. Eğer bilinmezlik büyürse taşlar büyür. Bilinmezlik sayısı artarsa taşlar bölünür ve yollara dağılır. Bu dağılan taşlar başkalarının da yollarına çıkar.
Peki mutlak sonuç ya da doğruyu bulabileceğimiz çözüm yolu nedir? Bunun bir formülü var mıdır?
İşte formül; bu hayatta bir adım geri atmak gerekir veya olduğun yerde durup hiçbir adım atmamak. İşte bu hareketsizlik birçok hareket doğurur. Bir insan size hangi basamaktan bakıyor ya da ne kadar uzak görebilmek için hayatın olağan akışına uygun bir davranış. Bu hareketsizlik ya da atılmış geri adım olayları dış pencereden görmenize yardımcı olacaktır. Bir insanı ne kadar üzmüşüz ya da o insanın varlığı ve yokluğu arasında benim sarsıntım ne kadar şiddetli öğrenebilmek için yegâne temel olabilir. Bu temelin üzerinden yeni bilgiler ve de yeni insanlar öğreneceğiz, sonra kameralar bize dönecek, son bir sözümüzün olup olmadığı sorulacak.
Burada elle tutulur cevaba elbette ulaşacağız. Olumlu ya da olumsuz mutlaka bir cevabımız olması gerekir. Çünkü pencereden baktığımız sokaklarda gerçeklerin farkında oluruz. Başkası adına konuşmayı sevmem ama korkak insanların yerine dahi cevaplanması gereken gerçekleri doğru yerde durduğumuzda görmeye başlarız. Bazen gerçekleri öğrenmek için bize kopya verilir. Kopyalar, tecrübeler kazanmış insanların söyledikleri sözlerdir. Hadi bunu bir sınav kağıdına benzetelim. O kadar çok konu vardı ki çalışamadım, yani henüz gelmediğim konular vardı sınav kağıdımda, işte hayatta da görmediğimiz tecrübeler, derslerini iyi çalışmış insanlar tarafından bize kopya olarak sunulur.
Kopyadan öğrendiğime göre korkaklar aslında korkak değillermiş. Hayatlarında eksik olanları buldukları için “keyfime değmeyin” diyorlarmış. Bulundukları konum onları motive ettiği için oraya sessizce sinmişler. Ve mutlak sonucu yanlış sorularla aradığımız için onları yalnızca korkak sanmışız.
İlker Has