Kendini kırık aynalardan görüp beğenmeye çalışan, ellerimi kanatan insanlık…

Hayır yansımalar net değil.

Her gün “Allah kahretsin net değil!” diye şaşıran, benliğinden kopuk yaşamaya çalışan, terkedilmiş, birbirini terk etmiş, komşusundan bir bardak şeker isteyemeyen insanlık…

Sadece bu şekilde yaşanılabileceğine inandık, inanmadık, inanmış gibi yaptık bazen ama son durum; zengin bir sokaktaki çöp torbasına sarınan evsiz çocuğa yardım eden tek kişinin, üzerinde sadece incecik bir yelek olan başka bir evsiz olmasına kadar gitti. Yanan bir insanı söndürmeye yeltenmeden haberini yapmaya çalışmak olağan geldi. Çağdışı çağdaşımızın sayısız eserleri…

Sanıldığı kadar olağan değil. Utanmadık bile bu yaşanılanlar ve yaşatılanlardan çünkü onursuzluklar içinde en onurlu olmanın yolu bu dendi bize. Daha çok olmalı her şey, bizim olmalı, kimseye bir şey veremeyiz çünkü bizim sınırsız ihtiyaçlarımız var.

Bunu bize yutturdular. Hatta telefonun bir üst modelini “de” alabilmek içindi bütün bu yuttuklarımız.
Dedim ya, utanmadık bile, bütün bunların yüküyle omuzlarımız hiç çökmedi. Hayvani şehrin gerekliliği saydık yaşadıklarımızı ve tanık olduklarımızı. Yardım etmek… Sözlüklere bile yazılmayacak neredeyse.

Biz ki bilmemne yüzünden dışlayanlar, biz ki bilmemne yüzünden dışlananlar ve biz ki bilmemkimi bilmemnesinden sorumlu tutanlar olarak; iyilik neydi, nasıl iyilik yapılırdı, nasıl iyi olunurdu, kime iyilik yapmamız gerekirdi hepsini unuttuk.

Uzaklaştık iyi olan her şeyden. Kelebekler hariç. “İyi bir dünyada yaşayabilmek için hala umut var!” demeye çalışan, direnen kelebekler hala uçuşuyorlar. Ama bizim için, iyi bir dünya uğruna yapılabilecek hiç bir şey kalmadı. Cehenneme bu kadar yakınken cennete geri dönmemiz beklenemez. Bu yüzden umut yok. Bütün umutlar da öldürüldü.

Evet hiç umudum yok ama çok isterdim ki bir gün ufuktaki gözlerim yaşamın berraklığında kaybolsun.
Suratımda kezzap yarası olmadan sıcak yatağıma girebilen benim, düşüncelerimi anlatabilen benim, cinsel tercihimi, dinimi yaşayabilen benim, istediğim gibi giyinebilen benim, yemek yiyebilen benim, barınabilen benim, iş sahibi olabilen benim gözlerim yaşamın berraklığında kaybolsun. İşte o zaman “dünyada yaşam” olacak.
İyilik olacak. Yardımlaşma olacak. Artık hayatta kalabilmek için ihtiyacımız olan bunlardır, bir üst model telefonlar değil.