Zavallı, ne yaparsan yap yetecek sanıyorsun.
Hevesle girdiğin her işin sonunda ne yaparsan yap yetmiyor. Verilen her tavizin
sözlükte bir pişmanlık anlamı var. Girdiğin her dar sokağın bir sonu var diye diş
sıkarken sona gelmeden alışıyorsun – nefesini tutup yürümeye – Üç gün için beş
günlük düşünürken beynin hiç erimeyecek sanıyorsun. Bir sinir krizinde
kulaklarından eline geliyor beynin. Kanlar içinde canına üzülürken ruhun asıl acıyı
çekiyor. Ama karanlık derman sanıyorsun.
Zavallı, her karanlık daha çok emiyor ruhunu.
Kirli, pis, kokuşmuş oyunları gördükçe oyuna küsüyorsun. Tüm suç oyuncakta ama
aynı oyuncakla başka başka oyunlara kalkışıyorsun. Tam şimdi. Artık şimdi
silkelenme vakti dediğin her an ağır ağır uyuşuyor parmakların. Fazla farkındalıktan
bedenin kıvranırken ellerine akan beynin katılaşıyor vücudunun soğukluğunda. Eş
zamanlı birçok ses içinde sadece çınlamalara duyarlısın. Uğuldamalar biraz modası
geçmiş kalıyor ortamında. En olmazı düşündüğün zamanlarda en olacakların imkanı
kayıp gidiyor ayaklarından. Çünkü sarhoşluktan ayakların yükseklerde ve kulakların
hala çınlamalara aşık.
Kızmıyorum ve zavallı da değilsin zaten.
Hangi kalıpta oynarsan oyna aynada gördüğün kalıp sana en yakışan. Zamanlarını
iyi seçmeli ve aşklarını iyi koklamalısın. Çünkü iyi duyamadığını zaten anlamıştık.
Belki başka oyunlarda bilmediğin duyularınla başka oyuncakları iyi yönetebilirsin.
Geri kalanını vicdanın ile yastık arasında bir yerlerde zaten bulacaksın. Ellerini
göğsüne götürdüğün her an bilmelisin içerde neler olup bittiğini. Senden habersiz
gelişen her adım ızdırap çünkü. Bir akşamüstü bulutlarla bakışırken çırılçıplak
gözlerinde acıyı değil aşklarını hissetmelisin.
Yürüdüğün her sokakta, belki seni doğru adımlara iten damlalarla doyarsın.