Hayatı, ezber kalıplar içerisinde kabullenerek yaşamak kolaydır. Bir şeyin bütünlüğünden ancak o şey bütünüyle hissedilebildiğinde bahsedilebilir. Salt soyut duygular ile hissedilebilecek bir bütünlükten bahsediyorum. Hayatı, yalnız ve ancak algılayabildiğin kadarıyla yaşarsın yani. Kalanı, bütünün anlamlandıramadığın parçalarını oluşturur. Başkası için algılanabilen ancak senin sadece izleyicisi olduğun bir parçalar yığını. Bu yüzden herkes hayatı biraz eksik yaşar. Bu yüzden şikâyetlerimiz, gözyaşlarımız ve hayal kırıklarımız farklıdır. Çünkü hayallerimiz, hayatı algılayışlarımız kadardır. Hep bir parçasından yakalarız hayatı ve bu yüzden tam da oradan kırılırız.
Bir şeyin yokluğundaki acıyı, o şeyin algılarınızda kapladığı yer belirler. Bu yüzden hayata dair somut nesnelere ne kadar çok anlam yüklerseniz, yokluğunda o kadar fazla acı çekersiniz. Bir şeyin yokluğunu hissetmek için o şeye sahip olmuş olmanız gerekir demeye çalışıyorum. Sırf bu sebepten hiçbir şeye sahip olmamak birçok şeye sahip olmaktan her zaman daha az acı verir. Ne kadar makul görünürse görünsün bir zaman sahiplendiğiniz şeyleri hayatınızdan çıkarmak için sandığınızdan fazla cesarete ihtiyacınız vardır. Çünkü hayatı sizin için yaşanılabilir kılan şeyler, algılarınız ile biçimlendirdiğiniz parçalardır. Bu yüzden sahiplendiğiniz bir şeyden vazgeçmek ancak duyularınızdan vazgeçmekle mümkündür.
Korkaklık ile kahramanlık arasındaki ince çizgiyi aşmak için duyularınız üzerinde hakimiyet kurmanız gerekir. Sonrasını düşünme; kahramanlarla kaybedenlerin tek ortak noktası.
Yaptığınız her şeyin bir nedeni olmak zorunda değildir. Ama mutlaka bir sonucu vardır. Katlanmak, kanıksamak en olağan yaşam biçimi. Paçalarıma değen pislik ve burnumu sızlatan koku katlanmak zorunda olduğum şeyse eğer bu benim kendi seçimim olmalıdır. Hayat, başkalarının seçimlerini yaşamaktır çünkü çoğu zaman. Seçmek zorunda bırakıldığınız için seçim yaparsınız. Avuçlarının içinde sizin GELECEĞİNİZİ saklamış olan adamın hangi elini seçerseniz onu yaşamak zorundasınızdır. İyi ya da kötü. Üçüncü bir seçeneğiniz asla olmaz.
Yaşamak için değil, istediğim gibi yaşamak için çalışmalıyım. Bir markette kasiyer olmak ya da bir bankada adam kazıklamaktan çok daha öte bir yaşamak bahsettiğim. Eğer yalan söyleyeceksek bu para kazanmak ve daha fazla şeye sahip olmak için olmamalı. Sahiplendiğiniz her şeyin hayatınızı daha da kısalttığını unutmayın diye diyorum bunları. Sakallarımı avuçlarımla sıvazlayabilecek kadar uzatmış ve cebimde metelik yokken hayat daha kolaydır.
İnsan hafızası ‘unutmak’ üzere programlanmıştır. Bu bakımdan deneysel olarak gözlemleyemediği şeyler hususunda her daim söylenenlere inanmak zorundadır. Eğer haber bültenleri en soğuk kışın yaşandığını söylüyorsa, en soğuk kış yaşanıyordur. İnsan; öleceğinin bilincinde olarak yaşayan tek canlı olmasına rağmen hayatı ve olguları sorgulamak ihtiyacı pek az hisseder.
Bir işi ya da bir kadını kaybetmek, başarısız olmak, daha az kazanmak ve en son çıkanı en önce alamamak vücudun andrenalin üretmesi için yeterlidir. Gen haritası tamamen değiştirilmiş, beklentileri kurcalanmış, dürtüleri indirgenmiş, seçenekleri kısıtlanmış, üzüleceği, sevineceği, korkacağı, yadırgayacağı, benimseyeceği her şey seçeneklendirilmiş bir nesiliz. Sesimiz yalnız istedikleri şeylere çıkıyor, bünyemiz yalnız verdikleri ilaçları içiyor, gösterdikleri yerlere sıçıyor ve istediğimiz kadını düzemiyoruz.
Uyandığımda Comptine d’un autre été çalıyordu. Gerindim. Sayıklayarak uyandığım bir rüyanın daha sonunda ütülenmiş gömleğim, her zaman çift çizgi olan pantolonum ve kedimin paçalarımda bıraktığı tüyleri giyinerek işe koyuldum. Keşke diye geçirdim içimden; yaşamak da en çok sayıklamak kadar gerçek olsaydı…