döşenmiş taşlarda sürüdü ayaklarını
kuru yapraklarını parkın sürüdü
ağaçlar arasında kıvrılan patikada
fıstıkçamları kauçuklar gördü hurmalar
kızılçamları fark etmedi
oysa kızılçam ten rengiydi akdenizin
burnu üşüyordu burnu üşüdükçe
adımları üst üste kısa kısa
parfümünün ılık rüzgarı
oturan yüzleri yaladı geçti
banklar yüzler sabit
o geçti gitti
şişeler esrara delinirken o banklarda
yerlerde kırılmış permatikler
kesilmiş alüminyum kutular
kedilerin parçaladıkları bir güvercin
görmek mümkünken
bira şişelerini toplayan abileri bilenler
çöplerini açıkta bırakırlarken sevgiyle
onun haberi yokken
köpek elmasından ateş dikeninden
binlerce döllenmiş meyvelerinden
parkın
ben oturmuş bir bankta
bir turunç ağacı tepemde
inanırken, bilirken
onun iç organlarındaki kımıldamalar
nefes alış verişiyken parkın
bilmediği görmediği
kızılçam
ten rengiyken akdenizin
o geçti gitti