İnsanlar, birbirinden çok farklı türlere ayrılabilir. Bu türler kendilerinden olmayan hiçbir türle aynı ortamda bulunmak istemez. Oysa kaldırımlar, inan türlerinin hiçbirini tanımadan onları üzerinde taşımaya devam eder.
İki göçmen çocuk, kaldırımda durmuş; yüzlerini akvaryum balığı satan dükkâna çevirmişlerdi. Üstlerindeki kıyafetler eski, kirli ve yamalıydı. İkisinin de ağzı açık, gözleri vitrindeki büyük akvaryumda ve süs balıklarındaydı. Ağızları açıktı çünkü şaşkındılar. Şaşkındırlar çünkü hayatlarında ilk kez süs balıkları görüyorlardı. Çocuklardan biri – Sait – tırnağı kirli işaret parmağıyla parlak kuyruklu balığı, suratındaki sırıtışla diğer çocuğa – Ahmet – gösterdi. Ahmet, Sait’in gösterdiği balığa gülerek baktı. ‘’Adı ne biliyor musun?’’ diye sordu Sait’e; dünyanın bir bölgesinde milyonlarca insanın konuştuğu ama burada sadece ikisinin bildiği dilde. Sait de aynı dilde ‘’Bilmem ki.’’ dedi. Şu suyun içinde yüzen, hiçbir hayvana benzetemediği, bir o yana bir bu yana parlak kuyruğunu sallayarak giden hayvana baktı. Bu hayvanın adını bilmediği için kızdı kendine. Ahmet’ten üç yaş büyüktü. Ahmet bilmediği her şeyi ona sorardı. O da bilgiçlik taslayarak, kendini bir bilim adamı kadar zeki sayarak cevap verirdi. Sadece büyük insanlarda görülen zekâsını küçük düşüren, boyu avucunun içi kadar olan hayvana baktı. Öfkeyle kendisini küçük düşüren bu hayvanı avucunun içiyle ezmek istedi.
Düşüncesi, Ahmet’in sorusuyla bölündü. ‘’Şu adama soralım mı?’’ Sait gösterilen adama baktı. Ayakta durmuş, kendisini eve götürecek arabayı bekliyor olmalıydı. ‘’Ev’’ dedi Sait’in iç sesi, ‘’Ev.’’ İç çekti. ‘’Soralım.’’ dedi.
Rafet, sigarasından son bir nefes aldım. Dumanı bir süre ağzında tuttu. Sonra havaya savurdu. Sigarayı yere atarak son moda, pahalı ayakkabısıyla izmariti ezdi. Kusursuz sayılabilecek bir yüze sahipti. Kollarını kıvırdığı mavi gömleği, lacivert kot pantolonuyla yakışıklılığına yakışıklılık katmıştı. Biraz önce sevgilisinden ayrılmıştı. Kadını sevmese de bedeni hoşuna gitmişti. Bir ay içerisinde kadından almak istediğini almış, bir saat önce de ondan ayrılmıştı. Şimdi ise kendisini eve götürecek taksiyi beklerken kiminle sevgili olsam diye düşünüyordu. Ayakkabısına bakarak bunları düşünürken iki çift yırtılmış terliği ve içindeki küçük ayakları fark etti. Çocukların yüzüne baktı. Onların bir şey söylemesine izin vermeden ‘’Allah versin.’’ dedi. Sait ona, onun diliyle ‘’Biz dilenci değiliz.’’ diyecekti ki, Rafet kaldırımdaki herkesin duyabileceği bir sesle ‘’Defolun gidin!’’ diye bağırdı.
Kaldırımdaki herkesin bakışlarını üzerinde hisseden Ahmet’in gözleri doldu. Sait onun elinden tutarak balıkların yanına götürdü.
Dükkân sahibi yaşlı adam, Rafet’in bağırarak ‘’Defolun gidin!’’ dediğini namazda selam verirken duydu. Seccade niyetine kullandığı dikdörtgen tahtayı duvara dik olarak yasladı. Secde tarafına denk geliyor namaz kabul olmaz diye kaldırıp arkaya bıraktığı özel tasarım balık yuvasını yerine bıraktı. İnsanın göğüs kafesi gibi yapılmış bir balık yuvası… Dünden beri karısını düşünüyordu, otuz beş yıllık karısını. Dün sabah, kendisini yıllar önce aldattığını öğrendiği karısını… Yıllardır sevdiği, gözlerine bakmaya kıyamadığı karısını… Dünden beri ne yapacağını düşünüyordu. Karısının kendisine yaptığı ihanetten sonra evli kalacak değildi. Peki, ne yapacaktı? Bu yaştan sonra boşanacak mıydı? Hayır, yapamazdı. Rezil olurdu. Ama boşanmamak ona eziyetti. Dünden beri kafasının içinde dönüp duran sorun yine baş göstermişti. ‘’Ne yapacağım? Kırk yıllık karımı boşayacak değilim ya!’’ Dün sabahtan beri aklını kemiren sorular dursun diye namaza durmuştu.
Vitrinin önünde duran iki çocuğa baktı. Az önce duyduğu sözlerin bu çocuklara söylendiğini anladı. Şöyle bir düşünce geçirdi içinden ‘’Bu çocukları sevindirsem sonra da ne yapmam gerektiğini bulsam.’’
Vitrindeki balığı izleyen çocukların yanına gitti. Sait ve Ahmet, bu yaşlı adamın garip hayvanı izledikleri için onlara kızacağını düşünerek korktular. Yaşlı adam onların korktuğunu görünce onları rahatlatmak için gülümsedi. ‘’Balık ister misiniz?’’ Sait gülümseyerek ‘’Balık’’ dedi içinden ‘’hayvanın adı buymuş.’’
Dükkân sahibinin eli önce dükkânın vitrinindeki balıklara gitse de, rengârenk şeyleri sever çocuklar diyerek arkasını döndü. Göğüs kafesine benzeyen akvaryumun içinden kuyruğu rengârenk balığı onlara verecekti. Şeffaf bir poşete akvaryumun suyundan koydu. Kuyruğu gökkuşağı renkli süs balığını poşete koydu. Sait ve Ahmet, balığın yuvasına şaşkınlıkla bakıyorlardı. İnsanın göğsünde mi yaşıyordu bu rengârenk balık? Kimin göğsüydü acaba bu yuva, kimin bedeninden alınmıştı? Balığın, akvaryumdaki sudan poşette suya kavuşuncaya kadarki sürede nefessiz çırpınışını gördüklerinde, Sait ve Ahmet’in de nefesleri kesildi. Yaşlı adam poşetin ağzını bağladı. Çocuklara uzattı.
Sait ve Ahmet, yaşlı adamın kendilerine uzattığı şeffaf poşete ve içindeki balığa baktı. Ahmet, yaşlı adamın elinden poşeti aldı. Güneşe doğru tuttu. Balığın kuyruğu parladı. Ahmet’in ağzı hayranlıkla açıldı. Biraz önce akvaryumu izlerken bu hayvanlardan birine sahip olduğunu hayal etmişti. Kurduğu hayallerin bazen dostu bazen de düşmanı olan iç sesi ona, tıpkı etrafındaki büyüklerin dediği gibi, ‘’Ama paramız yok.’’ demişti. Çok insanın sahip olduğu, hayaline çabuk kavuşma şansı biraz önce ona da uğramıştı. Sait, balığı incelemek yerine arkasını dönerek az önce onlara bağıran adamı gözleriyle aradı. Bulamadı. Adam gitmiş olmalıydı. Oysa Sait, adamı görecek ve intikam olarak balığı ona göstererek dil çıkaracaktı. Yaşlı adam onları izlerken gülümsedi. Kararını vermişti. Bu, kendini cezalandırmak olsa da boşanacaktı. Gözlerinin içine bakamadığı biriyle evli kalamazdı.
Yekta, kazıtılmış kafasını kaşıdı. Hastalık olmasaydı eğer, saçlarını kazıtmak zorunda kalmayacaktı ve hastalık olmasaydı eğer, bugün hayatının son günü olmayacaktı. Üstüne hastanenin logosu bulunan beyaz örtülü yataktan kalktı. Hayatının son gününü hastanede geçirmeye hiç niyeti yoktu. Beyaz terliklerini giydi. Onkoloji hastanesinden çıkmadan önce uyuyakalmış hemşirenin yirmi lirasını çaldı. Hastaneden çıktı. Bahçeye, bir banka oturmuş sigara içen adamın yanına gitti. Adamdan bir sigara istedi. Sigara içen biri değildi ama sigara içmeden bu dünyadan ayrılmak istemiyordu. Adam – cebinde açılmamış bir paket sigara olduğu halde – son sigarasının ağzındaki olduğunu söyledi. Yekta – daha on yedi yaşındaydı – şunu söyledi ‘’Bundan sonra benim yerime de sigara iç.’’ Yürüyerek kentin en işlek caddesine vardı.
Cebindeki yirmi liraya dokundu. Ne alsam diye düşündü. ‘’Bu dünyadan gitmeden önce son bir kez bir şey alacağım, ne alsam acaba?’’ diye düşünürken karşıdan kendine doğru yürüyen, ellerinde tuttukları şeffaf poşetin içindeki balıkla iki çocuğu gördü. Giyimlerinden anladığım kadarıyla, bu çocuklara yardım edilmeliydi. Ve hasta, ölmeden önce son bir iyilik yapmaya karar verdi. Bu dünyadan alacağı hiçbir şeyi öte dünyaya götüremeyecekti. Ama iyilik, ölümünden sonra bile ona eşlik edebilirdi. Çocukları yanına çağırarak onlara ‘’Dondurma yer misiniz?’’ diye sordu. Genç yaşta olduğu halde saçsız kalmış bu adam onları yanına çağırınca, elindeki balığı bu gencin zorla alacağını sanan Ahmet, dondurma lafını duyunca rahatlayarak gülümsedi. İki çocuk da başlarını sallayarak bu teklifi kabul etti.
Ahmet, iki eliyle dikkatlice balığın içinde yüzdüğü şeffaf poşeti tutuyor; Sait ise bir elindeki dondurmayı Ahmet’in ağzına, diğer elindeki dondurmayı ise kendi ağzına götürüyordu. Yekta, onların bu haline gülümsedi. Fakat gülümsemesi uzun sürmedi. Yere yığıldı.
Sait ve Ahmet dehşetle donakaldılar. Sait’in elindeki dondurmalar yere düştü. Ahmet balığı daha dikkatli tuttu. Yardım istemek için çevrelerine bakındılar. Ama işlek caddeden çıkıp arka sokağa gelmişlerdi. Onlara yardım edecek kimse yoktu. Bir süre öylece durdular. Sonra, Ahmet’in aklına bir fikir geldi. ‘’Sen bana her canlının bir canı olduğunu söylemiştin. İnsanın da canı var, elindeki balığın da. Peki, balığın canı niye insana geçmesin?’’ Sait, Ahmet’in fikrini denemeye karar verdi. Şeffaf poşeti eline aldı. Hasta gencin göğsüne vurdu. Poşet patladı. Balık, hasta gencin göğsünde çırpındı. Çırpınmayı kestiğinde, Yekta’nın gözleri açıldı.