– Peş peşe gelen sanrıların ardına saklanan
Hiddetin paramparça ettiği beden
                                                İzin verin,
bu acınası hissin himayesinden sıyrılsın kalemim-

Annemin de dediği gibi, yine girdim zaman tüneline.

Bilmeliydin, hep geçmişin gerisinde dolandı ruhum;

Ben severim yatağıma şiir kitapları dizmeyi, gece bir mum ya da fener ışığında kurcalayıp içlerinde uyumayı.

Tanrı’ya bir çalma listesi oluşturdum, gizlice dinliyor

Çünkü tınılardı her şeyi var eden, tını (“hâlâ hissediyorum acıyı, hâlâ hissediyorum sevgini..”) lardı her şeyi yok eden.)

Bazen melankolidir bir parça huzur, fısılda tenimin tinine değdiği yerlere

Nitekim bir rüzgar esecek ağzından boynumdaki boşluğa,

Caddelere, sokaklara, adı nostalji olan kaldırımlara

Bir gece ya da sonsuz bir serenad adadım acının nağmelerine.

Kanayan tırnaklarım eşliğinde yazıyorum

Düşemeyen iki kelimeyi duvarıma kazıyorum.

Hatırla, ağzı kokan ninniler içinde ettiğimiz dansı

Hatırla yokluğundan doğan çürümeyi

Fısılda korkuların solduğu dokunuşlara

Ve de ki; bir söyleyişi değildi, bu kalbine attılan ilk dikişti.

Panteist kostümler kestim, söktüm karanalık yüzün dizelerine

Susmak için var olan düşler gibi sakladım

Uzat ellerini leş kitapların cennetine fırlat
     Biliyorsun, hüzün de kutsal acı dolu her ağıt gibi.
      Onlarca kitap ve peygamberin yanında
Beni parçalara ayır.
     

Çünkü ilham perim öldü
   Ve
Kötülükte iyilik bulamıyorum artık.

Oysa geceler yıldız seçmek için vardı.

fısılda tenimin tinine değdiği yerlere

fısılda tenimin tinine değdiği yerlere

fısılda tenimin tinine değdiği yerlere