Sektörel adam ş’lerini Naif’in Ş’leri gibi söylüyordu diye dinledim anlattıklarını. Sakalları Naif’inkiler gibi uzuyordu bir başkasının, tuttum şiirime kattım, sandı ki tokalaştık. Naif’in Sakalları tedirgin ve tutarsızdır. Naif’in Okuduğu Öyküler paha biçilemez acılar barındırır, Naif’in Çektiği Filmler tek jürisinin şahsım olduğu her şeyden bağımsız film festivallerinde birincilik ödülleri alır. Naif’in Uyuduğu Yatak’ı düşündükçe uykularım kaçar, Naif’in Tuttuğu Takım’ın renkleri içimi açar, modayı Naif’in Üstüne Bol Gelen Cümleleri’ni giyebilecek kadar takip ederim. Belki Naif’in Gömlekleri’yle tanışırım, Naif Teri’yle ilkokuldan arkadaş çıkarlar. Naif’in Teri huzur kokar. Naif’in Yürüdüğü Sokaklar vardır, dardır. Tehlike kokar. Tedbir kokar.

Ben hemen tükenmesin diye küçük parçalar halinde her öğünde azar azar tüketmeyi tercih ettim Naif’i. Çünkü herkeste bir parça naiflik vardı. İnandıkça her yüz Naif’ti biraz, inandım. Herkes bilir Naif’i nasıl sevdiğimi. Şiir okuyanlar bilir. Editörler bilir. Matbaacılar bilir. Naif bilmez. Bilse de fark etmez. Sevmeye kalkışanlar olursa beni, yol yakınken döndürürüm -ki bir gün Naif’in Cesareti  karşıma oturup artık beni sevebilecek kadar vakti olduğunu söylediğinde, Naif’in İnsanlığı’nı masaya davet edebileyim. Gelecek, gelmeyecek. Naif’in Ağzı düşecek, Naif’in Kirpikleri basmakalıp kırpışlarını terk edecek, Naif’in Göz Kapakları dile gelecek, dile kolay illegal cazip bakışları legal yollardan sınır dışı edilecek. Ses etmeyeceğim, etmedim, etmem. Olanı olduğu gibi içime atar, erkenden yatarım. Naif’in Sesi’ne sorarım insan yaşayışları ve sanayileşen toplumlara dair bilmediğim ne kadar ortopedik bilgi varsa bedenimde.  Yakaladığım boşluklarında hal hatır sorarım Naif’in İnsafı’na. Hal? Hatır? Hal? Hatır? Ne bu hal? Hatır-… Naif’e diyemediklerimi Naif’in İnsafı’na da diyemem. “İyiyim” derim, “yuvarlanıp gidiyoruz.” Yuvarlana yuvarlana bok çukuruna battığımı susarım. Çünkü Naif’in Duyarlılığı’na, Cenin’e sarılıp öksüz ağaçlar gibi her yana savrulduğum gecelerden, bıçakla elma diler gibi dildiğim omuzlarımdan bahsedecek olursam Naif’in Gözleri büyür birkaç saniyeliğine, sonra söner. O birkaç saniyede bilim adamları tanrı parçacığıyla cima eyler, astronotlar dünyaya nazır çilingir sofrası kurar, Sahra Çölü’nü sel basar, kutup ayıları ve bedeviler sular altında kalır. Naif’in Kahkahası girer odaya, doktor giremez. Günlerim aydın olur, gecelerim yararsız seçeneklerimde kararsızlıktır.  Naif’in Gözleri büyür büyür evlilik yaşı gelir, katarakt kötü hastalıktır. Naif’in Gözleri büyür, öyle bir büyür ki bir kız çocuğunu alır içine, bir kadını defeder. Naif’e Yüklediğim Anlamlar reşit olur evrenselliğini ilan eder. Mevsim bahara döner. Güneş doğma batma amaçlarının yanına ısıtmayı da ekler. Kimin kiminle seviştiğine daha bir dikkat eder olur magazin programları. Sağır tavşan didikler. Okan dijitalden karı ayıklar. Çeçim parası kadar delirir. Annem çay demler. Babam mantara düşer. Abim beni hala sevmez. Gittikçe buğulanırsa kadraj ve atarsa kafam çıkarım evden, soktuğumun minibüsü gelmez. Yürürüm dümdüz, sigara yakarım. Kaybolurum ne kadar çekincesi varsa nedensiz eğik boynumun omurlarının hepsinde teker teker. Kayboldukça varırım Naif’in Sokakları’na. O sokaklar semtimin modern kürkçü butikleridir. O sokaklar ki bir mevsimi açan bir mevsimi kapatan alerjik hak ihlalleridir. Yürürüm, yürürüm de Naif’in Sokakları adımı hatırlamaz. Naif’in Sokakları bana hep çıkmaz, bilirim.