‘’ ucuz kadınlara yazılmış ucube şiirler okuyorum nicedir,

Dişiliğinin tüm enerjisiyle milyonlarca spermi rahatsız eden ay ışığına eşdeğer,

Yüz çehresinin karlı nehirleri anımsattığı,

Okunmuş binlerce kitabın göz çukurlarından sızdığı,

Güzelliğinin, yağmur sonrası kiremit boşluklarından yayılan bir koku olduğu gerçeğine sahip çoğulcu ucuz kadınlar.

Kadınlar diyorum çünkü bir genellemenin içinde boğuluyorum…

Sakin olmaya ve aklımın iplerinden kaçırdığım tüm uçurtmalara,

Paralı seyahatler sonucunda elde edilmiş özgürlük dolu anılara biraz olsun elveda demek istiyorum…

Hem komünist, hem anarşist, hem de çokça beş para etmez tekil anarşist(lerin)in

İçini dolduramayacak kadar boş,

Göreceli kavramlarla ve tepkisiz bakışlarla hissedemeyecek kadar dolu şiirlerine denk gelmedim hiç.

Okumadım ben o şiirleri.

Bir nedene sığınmak için mi belirtiyorum

İlkokul mezunu engelli ve çolak bir virtüöze sanki?

O,

Sessiz ve kıt düşüncelerle kendini ajitasyon sehpalarında kurban olmaya devam etmeli.

Ben ise, kendime sadık kalmalı ve yalnızca seyretmeliyim…

Kim olduğum hakkında pek bir fikrim olmasa da, çıkarım yapabilirim…

Gölgeme dokunabilmek için kişisel gelişim kitapları ve ya da ağır aksanıyla şanlı bir tarih üstadının, doğulu bir Kürt anne gibi bilgi adında sürekli olarak çocuk doğurması ve bunu tarihsel kılıflarla lezzetli bir yemek gibi sunmasının da farkındayım!

Bunu kabul ettiğim an itibariyle, ben kimim ki lan dahi demiyorum? (Argo kullanmayı beceremiyorum demek oluyor ya da saygınlığı koruma çabaları!)

Sıkıcı ve yararsız çözümleri yollarına kavuşturan çakma entelektüel patronların yayınevlerine, kaş, göz, bıyık ve ruh dörtlemesine uygun şirketlerin kiralık yazar müsveddelerine,

Yaratılan kaosa, dünyaya ve insana dair kısmi derecede hakim sayılabilirim.

Neyse!

21.yüzyıl anarşist(leri)i!

Düşleri mavi, tekil ve yalnız mülteci,

Ne binecek bir gemin, ne o geminin yüzecek bir denizi var!

Üstelik yüzme dahi bilmiyorsun ve öğrenmek için ne gücün, ne de zamanın var!

Sartre’nin 4 numaralı gözlüklerinden,

Otomobil mağazalarının silikonlu sekreterlerinden,

Ve biraz da Camus’un efendiliğinden birçok örnek var sanki

Biraz yaşamak, biraz ölmek için…

Karanlığa aşık tüm kadınlar affedilebilir ancak,

Hem karanlığa, hem de toplumsal tecavüze aşık bir sosyal demokrat hanım affedilmez diyeceğim!

Ki en iyi gene sen bilirdin biraz Hugo’dan, biraz duvar gibi sinema kapılarından,

Baklava çalmanın lüks sayıldığı ve ekmek hırsızlığının müebbede mahkûm kılındığı insanlardan…

Nefretle baktıkları dünyaya, çürümüş kalpleriyle gene de ışık oluverirlerdi…

Geldik mi anaç meseleye?

Şifalı otlar gibi düşünceli ve bir o kadar yapıcı her kadın

Bir deliliğin çemberinde,

Issız köy yolları, antidepresanlar ve kent karmaşası üçlüsünde,

Kaplumbağa severler isimli bir derneğe VIP üye ise, ötekidir!

Bkz; ceza ve suç, affeden Dosto baba!

İnsan çelişkidir yazgısına ve felsefesine oldukça uyumsuzdur oysa…

Gene ucuz kadınlara ve son derece ucube olan bir şiirin en münasebetsiz virgülünde, ünleminde ve üç noktasında şu cümle yazıyordur hatırla!

İnsan kılıfında ve varoluşunda herhangi yaştan bir adam siyah benekli bir kediyi şehrin en kalabalık caddesinde doyumsuzca sikiyor ve kalabalık eşrafında yer alan (demokrat, liberal, orta yollar, yolcular, kahveler ve dekedanslar) yapma! Yapma! Yapma! O bir hayvan ve sen bir insansın diye homurdanıyor! Marks’ın toplumsal hayvanı aldırış etmeksizin işini görüyor, bunu bir sevişme sanıyor kendince ve kemerini bağladıktan sonra işine gitmek üzere sabahı beklemeye koyuluyor! Sonuç olarak, Tepki’nin yetersizliğine boyun eğilmiş ve aranan tüm kahramanlar ‘’öteki’’ olarak kendi çöplüğünde terk edilmiş olarak nefes alıyorlardır!

Bir kez daha neyse!

Her gece gibi sabah gibi gündüz ve öğlenleri ve benzeri

Hüzünlü şarkıların, yaraları kabuk bağlamayan ve cumartesi gününü anlamlı ve özel kılan anaların acısı kadar olacak her şey!

Ne mutlu, ne de mutsuz sonlar olacak.

Belki hemen sonrasında,

Şeytana şeytan diyebileceğiz…

Kim bilir?