kente bir yağmur yağardı, 

ıssız.

eylüller damlardı sarı yapraklarla yalnızlığımıza 

ben seni yazardım, 

       şehrim kalabalıklaşırdı

ben seni yazardım,

       tarih düşmanımız olurdu,

       İberya’dan Bering’e kadar 

       diş geçirmiş tüm devletlerle.       

ben seni yazardım.

       tam şuramdaki kitaplarla yani

       işte şuradaki titrek ışığın altında çürüyen Magirus’tan daha eski şiirlerle yazardım.

eskitilmiş kelimelerle yazardım.

belli ki bu bahar kalemimdi, kağıdımdı.

büsbütün şiirimdi benim.

uyumazdım.

hani gök delinseydi

yahut bir daha yazmak mümkün olmasaydı

her köşe başında sustalılarla delik deşik

                                  edilmiş sevdamızla,

mısralara sığar mıydık?

velhasıl bir şiir ne zaman senin için yazılırdı?

duygusuz pazartesilerde, 

hiçbir şeyliğimin kanıtı pazartesilerde diyorum

bütün insancıl duyularımla sana koştuğum pazartesilerde

ben seni yazardım, senin için.

bir şiir belki de ancak o zaman başlardı.