Betimlemelere, ayrıntılı tasvirlere ve sadece kağıt üstünde kalan kelimelere ayıracak pek vaktimizin olmadığı bir cumartesi günüydü o gün. Buna rağmen yaşamaya dair asla pervasız olmayan, genç ve yoğun bir istek içindeydik. Biz yaşamalıydık, günlük sohbetlerin arasında kaybolup gitme ihtimali anımsanmayacak kadar çok olan sohbetlerimiz ise yazıya aktarılmalıydı.

Belki her şey Yeşil’in bana kafası karışık bir halde aşkı sormasıyla başlamıştı. Gülmüştüm. Yaşadığı ikileme aşkın onu hayal kırıklığına uğratmış olmasının mı yoksa artık bittiğine dair korkusunun mu sebep olduğunu sordum ona. Ve bu, ikimize de aşkı tanımanın bir insanı tanımaktan çok farkı olmadığını anımsattı. Her tanışma zordu ve fedakarlık gerektiriyordu, en azından seni tanıştıran da kendinken.

Başta aşkın tutku olduğunda ısrarcı olurken, sonra aşkın bana Mavi’nin tattırdığı şey olduğunu savunduğumun farkına vardım: Beğendiğimiz bedenlere hayalimizdeki ruhları koyup bunun aşk olduğu yanılgısına kapılıyorduk; Shakespeare’ın yüzyıllar önce yazdığı gibi. Aşk buydu; bir tutam heyecan, bolca hayal kırıklığı ve unutulmayacak anılar. Ne daha fazlası, ne daha azı.

“Biz.” dedim deniz kenarına doğru yürürken. “İyi-kötü her şeye alışırız, alışmakta zorlandığımız tek şey bu adaptasyon gücümüzdür. Bugün bir yazı okumuştum, hayatta her şeyin yalnızca birkaç defaya mahsus olduğuyla ilgili. Çocukluk günlerimizden hatrımızda kalan tek şey birkaç özel gündür, aynı özel insanla yaşadığımız anlar gittikçe değerini yitirmeye başlar.. Her acı, her sevinç zamanla küllenir.”

Ki küllenir. Anıları asla silmeyiz lakin geriye dönüp onlara baktıkça daha az etkilenir, onları bile yadsırız. İlk itirafın, ilk öpücüğün tutkusunu birbirimize alıştıktan sonra ayakta tutamayız.

Özel olmalarının sebebi hayatın bu kadar tek sıkımlık olmasıdır belki de. Yaşanmışlıkları acı tatlı hatıralara dönüştüren, hayatın ta kendisidir. Asla düzgün algılayamadığımız “zaman”da sıkışıp kalışımız, ne ileri ne geri gidemeyişimizdir.

“Aşk.” diye ekledim sonradan. “Henüz ilk ilişkimin başındayken düşündüğüm gibi bir şey sanırım. O zamanlar da öyle hayal kırıklığına uğramıştım ki aşkın tek kişilik olduğunu söyleyivermiştim heyecanla, iki kişilik olan yalnızca ilişkiydi.”

Aradan seneler geçmişti ve ben hala aynısını savunuyordum. Sözde karşılık bulduğu zamanlarda dahi aşk, karşılıksızdır. İki kişinin birbirini karşılıklı sevmesi bir anlam ifade etmez- çünkü hiçbir kalbin bir diğerine benzer olmadığı bu dünyada farklı kalplerde aynı duyguya rastlayamazsınız.