Gözaltılarımın teri, rüzgar serin serin esse de sıcaklık azalsa da kurumuyor. Kirpiklerim Ekvator’a taşınmış olmalı, üç saniyede bir göz kırpışımda yılda bilmem kaç mm yağan yağmurlarından tenime bırakıyor olmalılar. Başka bir açıklama bulamıyorum. Ama gözaltlarıma daimi bir ıslaklık bahşedildi. Gözaltlarım terli değilse ağlarım. Gerçi terlilerse de ağlarım bazen. Ne zaman kuruydu gözaltlarım? Doğduğumda ağlamıştım. Üzgünüm Cem abi, pek çok insan gibi dediğini yapamadım. Hem ilk yaratıldığından beri çok değişti Dünya. Eskisi gibi olsaydı belki gözaltlarımı arada bir sahipsiz eller kurulardı. Böyle yani… Gözaltlarım üzerine ne uzun bir düşünüş…
Düşünmek sıkar. Yeterince düşündükten sonra bu karara vardım. Düşünmeden durulmaz tabii ama düşünmek eğlenmeyi engellememeli. Mesela şu koltuktan kalkabilmeliyim. Uzun bir zaman koltukta oturdum ben. Sonra annemin vajinasından çıkışımı koltukta dudağıma yapışık sigara sigara ile sonlandıracağımdan korktum, çok korktum. Yine hatırladım o günleri. Hızlıca kalkacağım bu koltuktan, hah kalktım işte. Soğuk bir duş ve sıcak düşlerimi alıp sokağa çıkacağım. Müzik dinleyeceğim, dans edeceğim, yeni insanlarla tanışacağım canım isterse bazıları ile öpüşeceğim. Yorulmadığım sürece koltuğa katiyen oturmayacağım. Kapımı kapatıp gidince eşyalarım yalnız kalacak. Sahi ben onlarla yalnızsam onlar da benimleyken yalnız olabilir. Daha çok sahisi yalnızlık kavramları yoktur. Bunları düşünmeyip istediklerimi yapmalıyım artık. Çoğu insanın çuvalladıkları yerlere sınır dediklerini aşmalıyım. Olmayan bir sey ne kadar aşılırsa artık. Düşündüğün anda yap ve git!