Piramitin diplerinde bir yerdeyim. Avrupa mimarisinden esinlenen merdivenin gölgesi vurur kerpiç duvara. Bu ve bazı diğer sebeplerle, çocukların önündeyken mahcubum. Kanıtlanamamış ya da kanıtlanması istenmemiş suçlarım bazen bineğim olur. Vasatlarla sohbette dile getiririm kaçırmış olduğum fırsatları. Çocukların önünde bile mahcubum ben. Kanım kükürt dioksitle daha ince ve hızlı. Ruhumun başımın içerisindeki konumu kaymış, kaydırmışım. Yürürken dengemi sağlamaktan gayrı derdim yok ve refleksif olmasaydı eğer nefes almak, çoktan ölmüştüm üşengeçliğimden. Rüyalar da olmasa yaşam çok sıkıcı. Canlı varlıklar suretinde vücut buluyor duygularım. Kımıl kımıl ve domuzuna. Masamda hayaletleri oturur kimi zaman, yaşamayı acıtacak kadar sevenlerin. Artık göğsüm ağrımıyor. Parmak uçlarımda bir karıncalanma başladı. Birazcık fazla düşünürüm ve her şey değerini yitirir. Tepkisel ve güçlü bir ahmaklığın yerine perspektivizmin hükmetmesi gerekirdi devre. Satrançtan ve Paradox oyunlarından ilham alınabilir mi? Yoksa yorganım kısa mı kalır fırsat maliyetleri yüzünden? Kötü adamın da kendini sevmesi gerekir mi suçları sızarken paçalarından? Bira içerken gözlerimi yumduğum zamanlar oral dönem sorunlarına mı işaret eder? Şiirlerle dolu bir hava ilk yazda geldiğinde, meşrulaştırabilir miyim masraflarımı?