Aşmaya çalıştığım bir sınırdım ben ancak girmeye çalıştığım sınırlar vardı. Avuçlarımda parçalamak istediğim sınırları göğsümde okşayarak uyutuyordum. Bunun yüreğimde yarattığı tahribatı betimleyecek bir kelimem yok ne yazık ki; bu da bu mektubu var kılan tek sebebim olmuş oluyor zaten. Uzun zamandır beklediğim bir kavuşma aslında bu mektup benim için. Yeni bir denize düşen Dilan hikayesi. Yanında durduğum çöküşün, içine dalıyorum. İçine daldığım çöküşteyaşadığım her tahribatla, kendimi yeniden buluyorum. Kaosu yansıtacağım şimdi sana. Kaosu içselleştireceğim böylelikle. Üzerine inşa edildiğim kaosu…

Oradan oraya koşuşturdum sürekli; farklı insanlar için ve farklı insanlara rağmen. Öyle koşturdum ki, çoğu zaman beni koşturan motivasyonun ne olduğunu anlamlandırmak için bile düşünecek zamanım olmadı. Sorulursa söylüyordum ve söylediklerim hep en içimden geliyordu ancak bende yetişmiş olan her şeyi başkalarında anlamlandırmak için koşturuşlarımda, yine de başarılı olamıyordum. Hep benden en uzakları bana en yakın etmek oluyordu derdim.

Beni sevmeyeni severdim

Kendimi.

Sadakatsizlik burada başlar

Tercihsizlik de.

Ve buradan filizlenir.

Hayatının her yanına yayılan bir suçluluk duygusunun içinde filizlenmesi…

İnsan sadakatsiz olduğu gerçeğiyle nasıl başa çıkar?

Sınırlarla donatılmışlık hissi sürekli haşır neşir olduğum bir histir dolayısıyla bu hissin yaşattığı o birincil çöküşün bendeki anlamı, hareketlerime ve alışkanlıklarıma da olabildiğince işlemiş durumda. Kendimi bir çöküşün içinde anlam bulmak için soktuğum haller gerçek, çoğu zaman benden bile gerçek.

İnsan, yarattığı gerçeklikler kendinden bile büyükken, kendiyle nasıl başa çıkar?

Ben kendimle başa çıkamadım, benimle başa çıkılsın istedim yalnızca. Kendime sorduğum soruları nezdinde biricik olmayı her şeyden çok istediğim insanlara sorup duruyordum, denize düşüp düşüp yeni sorular buluyor; kendimi, elimde bu sorularla nefes nefese, kıyıda beni bekleyen yeni bir güzeller güzeline koşarken buluyordum.

Boğulayım da hep bana baksın.

Beni boğsun ki hep benimle olsun.

Beni boğsun.

Boğulayım.

Kendime ait olamayışım, sadakatsizliğim bu benim. Kendime ait değilim ben, kendim için besleyip büyüttüğüm bir küçük sevgi kırıntısı dahi yok içimde. Boğulayım; kendim olamayışımda boğulayım. Başkalarının yağında kavrulayım, yok olayım. Hiç var olmamış olayım.

Hiç varılmamış olmanın yüküyle iyiden iyiye toprağa karışıyorum zaten…

Hayattan beklediklerim kendimde bulamadıklarımdır.

Hayattan kendim dışında bir alacağım olduğuna inanmıyorum ben. Benden alınanlar, bana verilenler, benim verdiklerim, veremediklerim, vermeyi çok istediklerim ve alamadıklarım; hepsi hikâye. Ben kendimi istiyorum; senden, ailemden, bazen kedimin gözlerinden bazen de bu mektuptan görmek istiyorumkendimi. Kendimi öyle bir göreyim ki zihnimdeki bütün bu asılsız yargılar bir anda tepe taklak olsun. Bu kâğıda akayım, bu tuvale, sırtına akayım; çok öptüğüm gözlerine… İçimdeki nefret, kulağımdaki fısıltılar, yabancılar, yabancı olmaya dayanamayanlar, bütün o benler; duvarları hıncahınç anılarla dolu odalarda yatan, ağlayan, gülen, sıkışmış, kimsesiz, kimseli, yalancı, aciz, sahtekâr, mutlu, mutsuz, yorgun, çirkin benler… Hepsi sana aksın, bu şehre aksın, bu şehri sarsın; beni boğsun, sen doğ ve bütün bu çirkinlik dağılsın.

(Ait değilsin,

   Çirkinsin.)

Çirkin; çirkin benle boğuşmak hıncahınç anıları bir anda dekorlaştırıyor biliyor musun? Bütün o anılar eski tatlı yuvalarından birer birer fırlayarak; tenimde bir uğultuya, kulaklarımda bir fısıltıya dönüşüyorlar.

Çirkin ben, hayatım boyunca sıyrılamayacağım tek şeyin buçirkinlik olduğunu söylüyor. Ona göre, bütün o odalar ve o odaları dolduran tatlı anılar, çirkinliğimin gölgesinde kalacaklarmış hep. Bütün bu yüzler, göremeyen gözler benim çirkinliğime bulanacaklarmış. Çirkinlik, bende sürdürdüğü hükmünü, bütün o odalarda ve anılarda, ikiye katlayacakmış. Üçe, bine, beşe katlayacakmış. Bir zamanlar sevgiye doğru uzanan kollarımız bile bu çirkinlik yüzünden, her zamanki görünüşlerine rağmen, mide bulandırmaya başlayacaklarmış.

(Suç unsuru)

Açık seçik çirkinlik, maddenin sınırlarının ötesine geçmeyi başardı.
Meyal olacak olan

Yeniden çerçeveledi,

meyal olan geçmişi

Çerçevenin niteliğiyse hala bir varoluş problemi.

(Feeling exposed)

Bu bir biliş.

Kulaklarımda fısıltılar; suçluluk duygusu ve yoksunluk var. Öfke, gözlerimden kaçamıyor, dünyanın bütün zeminlerini titretecek kadar şiddetli kükreyemiyorum. Sesim çıkamıyor, yankılanamıyor avaz avaz. Avaz avaz yaşıyorum oysa. Acı da avaz avaz çirkinlik de. Anlayamıyorum bazen ama aşinayım anlayamamanın soğuğuna da çoktan. Yine de bazen bu sıkışmışlık, bu mağara ve bu gölgeler bir anda üzerime gelmeye başladıklarında, ayaklanıp bana doğru koştuklarında,ben de bir hınçla güçlü estetik kaygıların boyunduruğunda,avaz avaz yansımaktan, kendimi alamıyorum.

Dudaklarımdan yansıyorum -acı-

Ellerimden yansıyorum -çirkin-

Gözlerimden yansıyorum -korkak/korkunç-

Kimselerimden yansıyorum -kimsesiz-

Sırf bu yüzden anlamsız kaçışları da en iyi ben bilirim, usulca uzaklaşışları da. Benim bildiğim mektuplar daanlamsızlıklarında saklı anlamlarıyla, dünyanın diğerucundaki anlamlara postalanırlar. Ben de bilirim kalp kırmayı,oturup kırılan kalplere ağlamayı, geceleri avucumda kalanları balkonuma misafir ettiğimde öfkeden delirmeyi, sağa sola küfretmeyi, küfretmek dışında bir şey yapamamayı. Öyle aşinayımdır ki insan denen enstrümana, onu cıvıldatmayı da bilirim çığlık attırmayı da.

Acıyı bilirim mesela, tenimde bilirim hem de. Aşkı bilirim tenimde, şiddete şapka çıkartmayı bilirim. Nefreti bilirim, görmeyi bilirim, duymayı bilirim, bütün bu hengameyi bilirim.Hayali ve hayal kırıklığını bilirim. Varlığını karşımda, yokluğunu tenimde bilirim.

Enine boyuna yaşarım ve üşürüm.

Ölüler üşüyemez, ben o koltukta saatlerce oturup onlar için de üşürüm. Oysa mahallenin hoyrat delikanlısı olmayı 14-15 yaşlarımda bıraktığımı sanırdım. Lütfen bana kendimi ver, bütün bu uğraşların içinden usulca çek, al ve sıyır beni. Bütün o meyaller, oluşmayan sınırlar, maddenin sınırları, maddemin sınırları, dudaklarımın sınırları;zaman öylece akıp giderken çatısının altına sığındıklarımla beraber, sana aksın. Bütün bu kaosu sırtında dinlendir, Atlas’ın yükünü yatağında misafir et benimle. Her gecesığındıklarımdaki sınırları alıp çirkinliğe boğalım, sarılıp yatacağımız en rahat pozisyonu bulmadan önce hepsini alıp yerin dibine sokalım; şehrin her yanına dağıtalım. Sağda solda rast gelelim sonra bir bir. Bana rast gelelim, sana rast gelelim.Uzun uzun sohbet edelim, kovalayalım birbirimizi. Bana bak sonra; al acizliğimi. Yastığının altına koy, hiç temizlenme  

Öylece uyuyalım.

Zaten doğuştandır benim acizliğim, ben artık hiç hor görmüyorum onu ve onun getirdiklerini. Bağımlılıklarım davar biliyorsun, cennet tozları gibi, sevgi gibi, k gibi.

Bütün bağımlılıklarım sığıntılığımdandır –yazık sana

Buna rağmen kalbim, kavuşma anlarına karşı büyük bir hasretle yanıp tutuşmaktan kendini alamaz yazık sana

Bazen tüm o sınırların içinden güçlü bir sesin yanıp kül olmak istemiyorum deyişini işitiyorum. O anlarda bütün bu hengâmeve bu kuşlar, sadece bu sesi bastırmaya çabalıyorlarmış gibi geliyor. Gün aydığında meyale karışmaktan imtina edemeyecek bir kaldırım çiçeği olarak, o ateşi tenimde hissetmekten de imtina edemiyorum. Yalnızca bu gece gerçek olabilecek olmanın yükünden kurtulamadığım gibi, o fısıltılardan da bir türlü kurtulamıyorum.

Denemekten vazgeçiyorum.

Seni, önce yeniden doğuruyor, sonra ayakucumagömüveriyorum.

Yorganımı kafamın üzerine çekip, fısıltılara aldırmadan, yanıp kül olmaya başlıyorum.

hıncahınç yazık sana

 

-Yanıp kül olmak istemiyorum.

+Yanıp kül olmak iste

Yanıp kül olma

 

 

Yanıp

sessizliksessizliksessizliksessizlik.                            kül    sessizliksessizliksessizliksessizlik       

ol.