bir/bir/bir

deliriyorum. muyum? elim kalemle buluştuğu an düşüncelerim kaçışıyor.

ateş gören böcekler gibi bir kaçış. koku duyusunu sigaraya feda etmiş birinin kırtayıldabir burnuna çarpan nefeslik koku gibi oysa, kalemi elimde tutmak.

edebiyat. yani deliliğinden kaçmak. kaç kişi durabilir önümde süslü cümlelerinden çıplak?

ben değil. ama zaten ben kimim ki? – bu soru işte tüm sıkıntıları başlatan.

ben,,, sonsuzluğundan koparılmış tozlar. toz hatta. sonsuzluğun taklidini bir başka tozda arayan. eternal yearning diyordu kandela, eternal yearning seks dedikleri. evren özlemi. evrenle bir olabilmek ve birleştirebilmek insanın bunca parçalanmış ruh alemini. ki ben artık sevişmek bile istemiyorum.

yirmi yaşındayım ve seksten sıkıldım. garip galiba. yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunun kanıtlarından biri bu da.

neyin yolunda gitmediğini bilmiyorum, (ben mi?) ama bir yanımın bildiğini hissediyorum aynı zamanda. deli olabilecek kadar özgür olsam keşke ve kulağımı versem bilen tarafıma. keşke durabilsem keşke triklemesem keşke traklamasam keşke keşke keşke

özgü olsam kendime. hamlıyorum yavaştan. artık belim ağrıyor ve aylıkmaaşımsı düşünceler yapı değiştiriyor kafamda, anlamları yenileniyor, kalbim eziliyor. ikiyüzlüleşmek oluyor delirmemek bu bağlamda.

bir adımı diğerinin önüne koymaktan, diş macununu arkadan öne sıkmaktan ibaret hayatlar. ne kolaylar bazen ve ne tiksindirici bu hayata evrilme ihtimalime yaklaşmış olmam. –ya hep piyon kalırsam?

kimliklerimiz aidiyetlerimiz benbenbenben abi benlerimiz. evrene dönüşümüzü engellesin diye mi koyuldular yolumuza? özden kaçış. yandakinden başkalaşım. i l l ü z y o n , farklılık illüzyonu. hepimizin aynı olma ihtimali neden korkunç bu kadar? korkmak istemiyorum artık.

istemek “fiil”i. yalanların üstüne en güzel battaniye bazen. yapılan olur. olması istenen istenir. isterim’li her cümle yine ikiyüzlüdür yani kendimize. anlatabildim mi acaba bilmiyorum. bi’ kabullenmişlik çöküyor yine üstüme.

zamanı yaşamıyorum da geçiriyorum. geçiyor de gerçekten bi şekilde. mesela böyle böyle o kadar geçti ki, en son ne zaman yaşıyordum seçemiyorum artık. bu su bardağı dünden mi mesela? muhtemelen.

bu bilgi hiçbir şeyi değiştirmedi

asıl sorun şu ki belki de, sistemin bir parçası olmanın günah olduğuna inanmaya başladım. ve ne saçma duyuluyor böyle deyince farkındayım ama madem yazmaya başladım ve gözönüme çıktım, bu durumu anmalıyım kısa da olsa. cehennem bir yer değil de bir oluş hali zira bana kalırsa. ve kendime günahlardan bir cehennem bazen dünya.

inancımı anlatmaya uğraşsam kafam biraz açılır belki. deneyeceğim.

iki/iki/iki

nereden başlanır bilmiyorum. ben nereden başlıyorum? hiç başlamamış gibi hissediyorum bazı günler. zaman iç içe giriyor, midem bulanıyor, bir şeyler düşüyor sanki içimde, içim dönüyor. ilk adımımı attıktan sonra doğuyorum bu günlerde.

ilişkilerimiz, iş dediklerimiz, döndöndönüşümüz bir hamster tadında. zamanı birbirine örebilmek adına mı acaba? salt korkudan mı ya da? ahhhh hep bunu yapıyorum. ne zaman bir düşünce delirtebilecek kadar sarsa beni, herkes’e atıyorum. kendime bakmak zorlaştıkça, yalnızlık omzumu ağrıttıkça tekil cümlelerden de kaçmaya başlıyorum sanki. artık duracağım. tekrar alıyorum.

zamanı birbirine örebilmek adına mı acaba, bu döndöndönüşüm bir hamster tadında? hamster gibi hissedeceğime ihtimal bile veremezdim çocuk aklımla.

çocukluk. ışık. temiz olabilmek inançlı olacak kadar, temiz olabilmek inanç olacak kadar. şu an inancım reflü yapıyor yalnızca. –neye inandığımın da net hatları yok gerçi kafamda.

ama özgür olduğuma inanmıyorum mesela. – özgürlük ne ki zaten bugünkü anlamıyla? özgürüm evet netflix’te istediğim diziyi açmaya. ve evet önümde hep seçenekler var çokça çokçokçokça. ama seçenekleri belirleyen ben değilim asla. kim peki? seçenekleri belirleyene az da olsa tehdit oluşturmayan bir hayatım olursa ya? türkiye’de yazarım diyip gözaltına bile alınmamak gibi olur. ne utandırıcı.

piyon kalmak ‘ömür’ boyu. içim ürperiyor.

insanyapımı sevinçlerim, insanyapımı başarılarım, insanyapımı hüzünlerim, insanyapımı rutinlerim. midemi bulandırıyor. doğallık ellerimden kaydıkça, bedenim özünden kaçıyor.

bir başka insanlar topluluğu bana söylüyor bedenimi saat kaçta çalıştıracağımı, içine neler koyacağımı. verimli kıvama getiriliyorum kulak memesi tadında. hep. emir-itaat. sekiz saat uyku üç öğün yemek haftada biriki spor bir avuçiçi ceviziçi. standardizasyon. yağlama işlemi. kalptenkopuş.

kalbimi dinleyebilmeyi unuttum. unutturuldum(?). duyabilsem ne yapacağımı da bilirdim belki ama onca enkaz altında kalmış ki izmirim gibi ulaşamıyorum deniztekin kulağıma dolsa da. bilemiyorum, bulamıyorum ne yapacağımı. sadık kalamıyorum kendime. maneviyatım ufka yaklaştıkça yeni eşyalarla süslüyorum evin içini. materyellerle doldurmaya çalışıyorum eskiden kalbimin durduğu yeri. dolmuyor. kadehim doluyor.

yaşayamazdım herhalde düzenli olarak zehirlemesem kendimi.

üç/üç/üç

inancım. inancımdan bahsedecektim.

bir şeylerin değiştiğine inanmıyorum. her şey dönüşüyor yalnızca. ipler sarkıyor her yerden, herkes ve herşey birbirine kördüğüm. ve dönen her şey yüzyıllardır aynı dönüyor veya yüzyıllardır aynı dönüyormuşçasına üstüme çöküyor. ve büyümek yüzyıllar sonrasına kadar da böyle gideceğine eğmek oluyor boynunu. büyümek değil de rayına sokulmak diyeyim ya da. eğitilmek. default mode on: good subject activate. değişmeyen tek şeyse değişimsiz bir hayatı kabullenmemek için çırpınışımız sanki. eskiden erkekler tanımlardı kadının olması gerektiği hali, şimdi elbise giyen erkekler tanımlıyor. dönüşüm. değişim değil. değişim illüzyonu. hesap makinesinden çıkma bir manipülasyon. bir avuçiçi ceviziçi iki avuçiçi özgürlük ve bolca uyku.

bolca uyuyorum gerçekten de şu sıralar, rüya görmek için bile ara vermeden. uyku yani sokulmak biraz ölüme.

ölüm. sonsuza dönüş.

bazen hüznüm kendi sonsuzluğunu yaratıyor. ancak hüznümü iyileştirdiğimde ben de sonsuza dönebileceğim galiba. varlığım hüzünle başladı zira dünyada, hüznümdü evrenden beni koparan. yeryüzüne varış. rahatımdan deşen eller. bolca kan. telaşlı yabancılar. ve masmavi bir hüzün. yorgunluğum, bebekliğimden yadigar.

ölmek, ezeli hüznümü dindirmek yeniden nefes alabilmek yeniden nefes olabilmek. ne uzağım tüm bunlardan.

yirmi yıldır her gün biraz daha çamura bulanmışım, alışmışım kafesime. evcilleşmişim. önüme sunulan uydurulmuş insan modellerinden birini seçmiş onu olmuşum yanıma da diğer onu olanları toplamışım. kim uydurmuş acaba ‘ben’ sandığım şeyi? ‘ben’ her sabah içiyorum kahvemi ve hiç unutmuyorum önemli işlerimi. muntazamlaşıyorum, terbiyemi takınıyorum ve çokça hesap veriyorum. gıkım çıkmıyor eskisi kadar. bir gün şaşkın gözlerimi açıp bir koşu bandının üstünde buluyorum kendimi.

sevmiyorum koşmayı ama koşturulmuşum hep ve koşmak dışında ne yapılır bilmiyorum.

bilinen’in kötülüğü kesin olmasına rağmen, sadece bilinmediği için bilinmeyen’den kaçmak acizliktir, yazıyorum defterime. ve devam ediyorum ayaklarımla koşu bandına eşlik etmeye.

kendime ihanetlerden veriyorum gücünü sisteme. kendime ihanetlerden bir bebeğim şişme

*amerikan psikiyatrisi incili dsm5’e göre delilik, düzene tehdittir. delirmemek rayında oluştur, özden kopuştur, bi avuç içi xanax’tır, tiktak ve triktraktır.