SONUNCU DERECEDEN MEMUR: Müşterilerimize yatırım konusunda çok çeşitli seçenekler  sunuyoruz tabi ki efendim. Mesela bu portföye ne dersiniz?

HARUN: (Sandalyeye zıplayarak) BEEEEEEEN MESELAAAAAAA…

S.D.C: (korkuyla) Be.. Beyefendi?

HARUN: UÇARIM MESELAAAAA

BANKAYA ŞUBEYE SIĞAMIYORUUUM

OOOOOOOO…

*******************************************************

KARAKTERLER

HAMİT: Gülşah’ın kocası, Harun’un eniştesi.

GÜLŞAH: Hamit’in karısı, Harun’un ablası.

UTKU: Gülşahların üst komşusunun ilk okulu giden şişman oğlu.

TARKAN: Kron marka bisikleti olan zengin çocuk.

CİVAN:  Aile Doktoru.

SERAP: Harun’un hoşlandığı kızın büyük ablası.

HÜLYA: Harun’un hoşlandığı kızın küçük ablası.

HAYAL NİNE: Harun’un hoşlandığı kızın büyükannesi.

RÜYA: Harun’un hoşlandığı kız.

MELİS: ??

HARUN: Şarkılarda Coşan.

 

Çocuklar, Memurlar, İnsanlarımız….

*******************************************************

Sahne 1

(Sakin bir Cumartesi sabahı. Salondaki pencereler sayesinde boyuna aydınlanan bir Amerikan Mutfak. Hamit ve Gülşah, Hamit’in arkadaşının çalıştığı özel üniversitede bir kadro kapma ihtimali üzerine konuşarak keyifle kahvaltı etmektedir. Harun aç olmadığı için salondaki sofaya uzanmış, kitap okur vaziyettedir.)

HAMİT: Hiçbir sıkıntımız yok dedi Tuncay, Bölüm dekanı ile yıllardır ahbaplığı varmış. Hatta hafiften payladı beni biliyor musun, (gülerek) madem bunca yıldır devletin apartman üniversitelerinde üç kuruşa çalışmaktan şikayetçiymişim de neden güzel kardeşime hiç çıtlatmamışım. Güzel kardeşimin çevresine hiç güvenmez miymişim de falan fiso. Hemen gelecek pazartesi dekanın odasına gidip konuşacakmış, diyecekmiş ki ah dekan bey, bu fakülte kurulurken Hamit gibi güzel bir akademisyeni nasıl elinden kaçırmış.

GÜLŞAH: E çok iyi kuzum. Belki maaşın da şöyle güzel bir artarsa içerdeki perdeleri değiştiririz. Yıkadıkça hep renkleri attı.

HAMİT : Onlara bakarız daha, acelesi yok. Hem elimize üç beş bir şey geçerse ben ilk kondisyon bisiklet alıp koycam odaya. Lamı cimisi yok bak şimdiden söylüyorum. Kışın soğukta dışarı çıkılmıyor.

GÜLŞAH: Hangi odaya koyacaksın ki onu?

HAMİT: (kaşlarını çatar, başıyla salonu işaret eder) Şu zibidinin odasına koycaz tabi. Sonsuza kadar evimizde kalacak değil ya mendebur.

GÜLŞAH: Aaa, öyle deme canım çocuğa. O da iş bulup düzenini kursa hemen gidecek tabi de öyle ha diyince olmuyor ki.

HAMİT:  Yemişim onun düzenini. Anca bütün gün bomboş avarelik. Kova verip kuyuya yolla suyu kurutur kovayı kaybeder.  (içeriye seslenerek)Di mi lan zibidi?

HARUN:(başını kitaptan kaldırmadan ) Tabi ki eniştecim.

HAMİT: Bi bok bildiğin yok tabi diyorsun. Ne dedim ben az önce?

HARUN: Servetime ne kadar imrendiğini ablama söylüyordun eniştecim.

HAMİT: Neyine neyine?

HARUN: Servet, hazineler eniştecim.

GÜLŞAH: A aaa, senin çok mu paran var Harun?

(Hamit bıkkınlıkla iki elini yüzüne kapatırken Harun heyecanla ayağa kalkar)

HARUN: Para da neymiş yahu. Altınlar, gümüşler,  zümrütler… sandıklar dolusu hazine.

GÜLŞAH: (şaşırarak)Hani  nerde?

HARUN: (epik) Canım gözünüzün önünde işte. Konuşuluyor her dilde, geçiyor tüm metinlerde, gözlerinin parıltısı altınlarınkine karışmışlar, söylüyorlar aşkla, bakın diyorlar bakın, işte Kral Harun’un Hazineleri.

GÜLŞAH: Karun değil miydi o?

HARUN: Tamam ben de Harun’um yahu, ondan bile önce geliyorum bak: a b c d e f g ğ…

GÜLŞAH: Ama ç’yi atladın.

HARUN: In English, pleaaasee.

GÜLŞAH: E yumuşak g?

HARUN: Ulusalcılık.

HAMİT: Yeter Gülşah yeter ya. Bir kere de şunu gaza getirmesen olmaz mı?

HARUN: Hiç bana bakmaa olmaaaaaz oooğlaaaan

Sen kendine ısmarla

(Sen kendine ıs-maar-laa)

HAMİT: Al işte, anca şarkı türkü. Başka da bir halt bildiği yok. Sözde iş arıyorsun aylardır, hani iş?

HARUN: Eniştecim aslında ben çalışmaya çok istekliyim ama onlar şartlarımı kabul etmiyorlar.

HAMİT: Saçma sapan şeyler diyorsundur çünkü.

HARUN: Yok, olur mu hiç eniştecim. Aksine her istediğinize koşarım, siz leb demeden yanına kuru üzüm koyarım diyorum.

GÜLŞAH: Duyuyor musun Hamit, ailemiz hep çalışkandır bizim.

HARUN: Ancak ufacık bir mazaretim var, af buyurun diye ekliyorum.

HAMİT: Ne mazaretiymiş bu ?

HARUN: Onlar da aynen böyle soruyorlar.

GÜLŞAH: E sen ne diyorsun kuzum?

HARUN: Soru sormaa biliyorsun

Mazaretim vaaaar

Boş konuşmaa, görüyorsun

Şakacıııyıım ben

HAMİT: Sesin güzel olsaydı popçu olurdun en azından. Yaradan Rabbim onu bile çok görmüş.

HARUN: Yok ben işe girip çalışmak, seni ve ablamı gururlandırmak istiyorum eniştecim. Ama hastalığımı gören işletme sahibi kaçıyor benden.

HAMİT: Kaç yaşında koskoca adamsın, utanmıyor musun hala çocuk gibi hastayım diye numara yapmaya?

GÜLŞAH: Aaa, daha önce konuşmadık mı bunları Hamitcim. Hem en son iş diyorduk bak, Harun terazi burcu. Bütün terazilerin  İş para sağlığı önümüzdeki aylarda çok iyi olacak yazıyor hep instada.

HAMİT: Ya ya ne demezsin. Anca evlenip yuva kurarsa adam olur belki bu oğlan.

GÜLŞAH: Ah Haruncuğumun aşkı sevdası tamam da şu hayırsız Rüya kaçıp duruyor ondan.

HARUN: Başka biiiir aşk istemeeeez

Aşkııylaaa çarpaaar kalbimiiiiiz

Ey ablaaaaaam göz yaş-laaaaarın din-sin

Se-viş-tiik çün-kü biiiiz

GÜLŞAH: Demeeee, ne zaman yahu?

HARUN: Yani henüz olmadı, ama çok az kaldı ablacım. Bir planım var, canla başla uğraşıyorum.

HAMİT: Bak sakın kıza ters bir şey falan yapma, karakolluk olursan valla gidip almam seni.

HARUN: Hiç kötü bir şey yapar mıyım ben Rüyacığıma? Aşk dizeleri yazıcam ona, öpücüklü mektuplar, sevgiden kanayan cümleler…

HAMİT: Cümlelermiş, peh… Sen paradan haber ver. Gelirim hiç yok, ablamla kalıyorum mu diyeceksin ailesine? Cümleyle mi düğün yapacaksın?

HARUN: Hayır, HAYIR! Asla böyle aşağılayamazsın onları. Cümleleeeer eniştecim, hiç düşündün mü hangi anlamlara geliyorlar diye? Ben çok düşündüm. Çük kadar anlamı yok bazısının. Bazısı da ilk bakışta konuşmuyor, altını kazmalı.

HAMİT: Ne diyorsun oğlum sen?

GÜLŞAH: Aferin kuzum! Sen bakma eniştene, biraz romantik ol. Aşk mektupları yaz, çiçekler al, çikolatalar, kediler, takılar… artık gir kanına şu kızın.

HAMİT: Gülşah yetti ama ya, az dikkat etsene.

GÜLŞAH: Neye?

HAMİT: Hep malzeme veriyorsun bu akılsıza, bak yine şarkıya girecek şimdi.

HARUN:    …

HAMİT:     …

(sessizce bakışırlar)

HARUN/HAMİT/GÜLŞAH:  …

HARUN: (üzgün) Aşkolsun eniştecim,  o kadar basit bir insan gibi mi görünüyorum?

HAMİT: İnsan gibi görünmüyorsun.

HARUN: Ayrıca bu tek planım değil tabi. Bu romantik plan, bir de pragmatik plan var.

GÜLŞAH: Neymiş o?

HARUN: Rüya’nın ablaları beni Hayal Nine’ye anlatmış. O da demiş ki ”Olmaz, bu oğlan çok gevşek. Erkek dediğin güçlü, sert olur, gerekince avradına da yuvasına da sahip çıkar” Ben de Rüya uğruna artık sert bir erkek olmaya karar verdim. Jujutsu kursuna yazılıcam.

HAMİT: Samuray olup harakiri yapsaydın en sert erkek sen olurdun.

(Hamit elindeki bıçağı hızlıca hareket ettirerek şekiller çizer. Gülşah kızınca durur.)

HARUN: Artık çok geç, kurs merkezindekilerle konuşup anlaştım bile. Bir tek sağlık raporu istiyorlar, onu da şimdi çıkıp alıcam doktordan.

GÜLŞAH: Aaa, kahvaltı yapmadan mı çıkacaksın yani?

HARUN: Tabii, bugün büyük bir gün ablacım. Saçlar taranacak, uğurlu pantolon giyilecek, patlayan bir enerjiyle dünyaya giriş yapacağım!! Dolup taşan miskin midelere yer yok!

( Harun süpermen gibi bir yumruğu havada odasına koşar, önce saçlarını tarar sonra da uğurlu pantolonunu giyer. O sırada nasıl bir kondisyon bisikleti alacağını ve odanın en güzel nasıl tasarlanabileceğini heyecanla anlatan Hamit ve aynı şevkle onu dinleyen Gülşah, Harun’un hazırlanıp kapıya bile çıktığını fark etmez.)

HARUN: Eniştecim?

HAMİT: Efendim?

HARUN: Ben çıkıyorum.

HAMİT: Tamam.

HARUN: Eniştecim?

HAMİT: He?

HARUN: Tuncay abiye bolca selamlar.

HAMİT: Oldu iletirim.

HARUN: Eniştecim?

HAMİT: NEY LAN NEY??

HARUN: Giiiiir kanımaa

Hani bekarlık sultanlık derler

Yettiiii canımaaa

( Şarkı söyleyerek merdivenleri iner.)

**************************

Sahne 2

( Harun apartman kapısı önünde neşeyle çevresini izlemektedir. Gökyüzü el değmemiş gibi mavidir. Sokak el değmemiş gibi pis, pencereler sıkı sıkıya kapalı, Eski mobilyaların yanına istiflendiği çöpler dolup taşar vaziyettedir. Bir köpek sürekli havlar, bir kedi avladığı güvercini ağzında sürükler, Utku da koşarak sahneye gelir.)

UTKU: (koşarak Haruna yaklaşır) COŞKUN ABİ! COŞKUN ABİ!

HARUN: Coşkun kim ulan?

UTKU: Ayyy, pardon Harun abi, karıştırdım.

HARUN: (içinden) karıştırılacak adam mıyım ben? (dışından) sorun yok oğlum. (ortasından bir yerden)  bir güvercin  doyurmaz zaten kedileri

UTKU: Efendim abi?

HARUN: Hayırdır niye bana koşuyordun?

UTKU: Abi daha önce demiştin ya “şarkılı yerden yüksek oynarsanız beni de çağırın.” diye, beş dakika olmadı başlayalı hemen aklıma seni çağırmak geldi.

HARUN: Ooo süper, tamamdır oynayalım, ama çok kalmam bak ha, doktora randevum var o kaçmasın.

UTKU: Kaçmaz abi kaçmaz, biz başladık arka sokakta oynamaya.

HARUN: Burada oynasanıza neden arka sokakta oynuyorsunuz?

UTKU: Abi arka sokakta Tarkan var, isteyenleri on dakika bisikletine bindiriyor bir liraya. Sırasıyla ona da biniyoruz, çok güzel bisikleti.

HARUN: Anlaşıldı, demek sizde ütülecek çok fazla bir lira var.

UTKU: Abi gör ama bak bisiklet sahiden fiyaka.

HARUN: Tamam tamam, yürü sen hele, çok vakit yok.

 

(Beraber arka sokağa yürürler. Geldiklerinde sokağın iki ucunda koruma gibi dikilmiş, yaşıtlarından hafif irice iki orta okul çağında çocuk görürler. Harun şaşırır.)

HARUN: Napıyor bunlar burada?

UTKU:  Abi onlara Tarkan para veriyor, bisikletini sürerken kaçmaya çalışan olmasın diye. Daha önce biri  kaçmış da anca saatler sonra bulabilmişler.

HARUN: E çüş. Kim lan bu Tarkan, çocuk mu kayserili müteahhit mi belli değil.

UTKU:Abi bizle oynuyor işte bak, ortadaki, ebe olmuş. (bağırarak çocuklara) HARUN ABİYİ GETİRDİİİMM!

Çocuklar: (hep bir ağızdan)HOŞ GELDİN HARUN ABİİİİ!!!

HARUN: HOŞ BULDUUUK! PEKİ NEDEN HEPİMİZ DELİ GİBİ BAĞIRIYORUUUZ?

(Bütün çocuklar güler.)

ÖNEMSİZ BİR KIZ ÇOCUĞU: Abi yardımın gerek.

ÖNEMSİZ BİR OĞLAN ÇOCUĞU: Tarkan sıkıştırdı bizi.

BAŞKA BİR ÖNEMSİZ KIZ ÇOCUĞU: Hep zor harfler söylüyor.

BAŞKA BİR ÖNEMSİZ OĞLAN ÇOCUĞU: Şarkı bulamıyoruz

Ö.B.K.Ç: Karşıya geçemiyoruz.

HARUN: Yahu Hababam Sınıfı mı burası, biriniz düzgün konuşsanıza.

TARKAN: Ben bu oyunu süper oynarım.

HARUN: Hani nerede senin meşhur bisikletin?

TARKAN: (Parmağıyla az ileriyi gösterir) şimdi Ahmet biniyor.

(Ahmet arabaların arasından çıkarak görünür. Bisikletin üstünde gülerek Harun ve çocukların arasından geçer.)

HARUN: Müşteri memnuniyeti iyi. Neyse. Sizi kurtarıcam çocuklar (çocukların biriktiği kaldırıma çıkar) (Tarkan’a) Söyle bakalım ebe, hangi harf bu kadar zormuş.

TARKAN: N.

HARUN: (anlamamış gibi) Ne?

TARKAN: Neee, neee, Niğdenin neee.

HARUN: Neeee bir kürk ister bu şen gönlüüümm

Neeee bir han ne de saraaaay lalalalalaylay

Seeen yiyip durma hep obez Tar-kaaaan

Yoksa olcan löp löp kocamaaaaan

( Harun iki çocuğu kollarından tutar karşıya geçirir.)

HARUN: Neler oluyooor hayattaaaa

Bir de şu Rüyaaa gerçek olsa olsaaa

Sabah olup uyanıncaaaaa

Çocuklar: HER ŞEY YİNE AYNIIIII KAAAALSAAAAA

( geri dönüp başka bir çocuğu alır, karşıya geçirir. Tarkan Harun’a şaşkınlıkla bakarken koşarak karşıya geçmeyi başaranlar da olur.)

HARUN: Nen var şimdi sırada?

TARKAN: (kaşlarını çatarak) U.

HARUN: Uzuuun kulaklarıınıııı son bir kez sallaaa

O çiiiroz ablalarınlaaaa biir mesaaaaj yollaaaa

Hastalııık geldi baaaşaaaa katlanmak gereeeek

Sana şarkılaaaar söyleediiiim sevgiliiii Rüüüüyaaaa

TARKAN: SAYILMAAAAZ!! Böyle bir şarkı yok bile.

HARUN: Hadi yavv, napcaz o zaman şimdi?

TARKAN: Ben bilmem, düzgün bişi söyle. U.

HARUN: Ama U’nun sırası geçti şimdi. P söyleyeyim mi?

TARKAN: HAYIR! Ben seçicem. Iıııığğ… O.

HARUN: Oooooo, Çekilin yoldan Vahşi Batıdan

Geliyorlar, Amerikaaaanlaar

Eskidi bunlaaar Turkish Cowboylaaaar

(Harun böyle kimi geçerli kimi geçersiz şarkılar söyleyerek çocukların çoğunu karşıya geçirmeyi başarırken Tarkan kızar, kızarır, morarır. Geriye son bir çocuk kalmıştır.)

 

HARUN: Ver güzel bir harf.

TARKAN: (öfkeden kudurarak) B.

HARUN:  Ne diyon be?!

TARKAN: (yerinde hırsla zıplarken b’leri vurgular)BEEEEE, BEEEEE, BİİİİİİR,  BİİİİİR.

HARUN: Bir kere iki kere üç kere dört kere beş kereeee

Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa

Çocuklar:  TUTTU FIRLATTI KALBİMİİİİİİ

EZDİ ÜSTÜNÜ ÇİĞNEDİİİİİİ

ZAAAMANLAA GEÇER DEDİİİİİ

HARUN: Hay zamanınııı!!! Saat kaç oldu?! (telaşla saatine bakar) Anaaaa, geç kalıyorum. Napcaz?!

(Panikle sağına soluna bakar. O sırada Tarkan’ın bisikletiyle dolaşan bir çocuğu görür. Jetonu hemen düşer, bisiklete doğru koşmaya başlar.)

B.B.Ö.O.Ç: Harun abi  nereyeee?

( Bisiklete yetişir, frenlerini sıkarak durdurur. Üstündeki zaten afallamış çocuğu kaptığı gibi indirir, kendi biner.)

TARKAN: BİSİKLETİİM!!! YAKALAYIN ŞUNU!!!

( Harun hemen sürmeye başlar, sokağın öbür ucunda kalmış orta okul çocuğu arkasından koşarken önündeki de ayaklarını iyice açarak yolu kapatmaya çalışır. Harun ona aldırmadan daha da hızlanır.)

HARUN: Geliyorum doktoruuuum

Beni kiiimse tutamaaaz

 

(Korkan çocuk kenara çekilir, Harun son sürat sokaktan caddeye çıkar.)

HARUN: Seeeen beni tutamazsııın

Poooliiisler tutamaaaz

Bir yıl-dırım gibi geçerim, caddelerdeeeen

Çukurlaaar beniii tutamaaaaaazz

Soool şeritteeee süreriiiim süreriiim

Kabusun oluuur ölürüüüüüüüm.

*************

…..