Günaydın sayın ahali! Size ibretlik bir hikâye anlatmaya geldim, son 24 saatte yaşadıklarımı anlatmaya.
Nasıl oldu da bir gün içinde eli öpülesi olmasa da hali vakti yerinde, sevilip sayılan bir koloni temsilcisinden idam sandalyesine oturur vaziyete geldim, ben de bilmem. Yukarıda düğünü olanlar şenliklerine dört köşe devam ederler, bizi sormaya ne hacet. Efendime söyleyeyim saat, akşama doğru gitmekteydi ki yüzlerce karınca pek de sıcak olmayan yataklarından- toprak altında kıvrılıp yatıyoruz elbette sıcak olmayacak- büyük bir tantanayla kaldırıldı. Kafalarını topraktan kaldırmalarıyla ne görsünler, altı yüz ila yedi yüz arası insan halay çekmek için geniş bir daire oluşturmaya başlamış. Tespih gibi dizilmişler, nefes alacak yerleri bile yok belki. Halay çekmeye başladıklarında neler olacağını ne siz sorun ne de ben söyleyeyim, bu bir kıyamet olsa gerek.
Dünyamızı bilmeyen siz insanlara bazı anekdotlar.
Öncelikle aranızda duyarlı davranışlarda bulunmak için hazır bekleyenlere şöyle ihtişamlı bir hoş geldin demek isterim. Kraliçemizin size vereceği çok şey var, nereden başlasam bilemedim. Larvalarımızı kraliçe uğruna feda ederiz mesela. En zengin besinlerimizle, larvalarla besleriz onu. Çünkü biliriz ki bir kolonide kraliçe karınca ne kadar uzun yaşarsa ne kadar dirençli olursa o koloni de işte o kadar dirayetli olur. Aslında sizin bize laf etmeye hiç hakkınız yok, geçmişiniz ve geleceğiniz güzellik uğruna kafayı yiyip bebeklere, genç kızlara elini sürenlerle dolu. Kanlı Kontes dedikleri Elizabeth Bathory’nin adı çıkmış mesela, genç kızların kanlarıyla banyo yapıyor diye. Belki de müthiş bir biyoloji ve kimya bilgisine sahipti kim bilir. Bazen yüz elli yıl tek bir kraliçe tarafından yönetiliriz, o bizim hem annemiz hem liderimizdir. Demokrasi tanımayız yani, bu durum da yine hoşunuza gitmeyebilir. En azından ataerkil değiliz, bir de böyle düşünün. Erkek karıncaların bazıları sadece kraliçeye sperma yetiştirmek için vardır. Siz insanları her zamanki gibi iki kutba itebilecek bir diğer özelliğimiz ise işgalci yaşam stilimiz. Mülkiyetsiziz yani, nereyi beğendiysek orada yaşarız.
Bizim kolonide herkesin ayrı bir görevi var. Bir tanesi bile işini aksatsa ölümle burun buruna gelmemiz an meselesi. Bazen yüzlerce karınca hep bir arada yaşarız. Devasa vücuda sahip canlıların gözünden bir karıncanın diğerinden farklı olmadığının farkındayım. Sanmasınlar ki bizim için durum farklı. Fakat elbette ki bazı karıncalara daha fazla sevgi beslediğimin bir göstergesi olarak onların yanındayken antenlerimden yayılan enerji ömrümün uzadığını beyan eder. Şimdi dünyanın en küçük canlısı yarışması yapılsa şöyle ön sıralardan yer kapacağımız ortada. Birçok canlı öldürülme tehdidiyle karşı karşıya kalır, fakat sadece öylece dururken bile ölme ihtimalimiz çok yüksek. Güvenliğimiz için sorun teşkil eden iki ana grup söz konusu.
- Çoğu zaman bir santimetreyi bile bulmayan bedenimize bakmaksızın bizi görünce korkudan işeyecek vaziyete gelip bizi ya yüksek apartmanlardan aşağı salarak ya da kafamıza rastgele buldukları bir şeyle vurarak öldürmeyi tercih eden, tam olarak neye dayanarak bizden korktuklarını anlamadıklarımız.
- Bizi görmeden öylece üstümüze basarak sanki canlı değilmişiz muamelesi yapanlar, boyumuzun ceremesini çektiğimiz durumlar yani.
Bu iki grup da genelde popülasyonumuz için oldukça tehlike arz eden insanlardan oluşuyor. Aramızdaki savaş yıllardır sürmekte. Aslında bizim gayemiz onların topraklarını ele geçirmek ya da nesillerini yok etmek değil. Canları istedikleri zaman üzerimize basıp geçebileceklerini düşünmeseler, bir de onlar bize zarar vermedikçe umurumuzda bile olmadıklarını bilseler bizim için hava hoş. İnsanlardan hiçbir zaman büyük beklentilerimiz olmadı, karşılayamayacaklarını hep bildik.
Bugün benim yas günüm, sülaleme elveda dedim defalarca. Yarın ise bende cenaze sırası. Hala kulaklarımda sesleri, ölüm sesleri. Sizler iyi bilirsiniz yetişkin bir karıncayı ezdiğinizde nasıl bir sese maruz kalındığını. Şimdi onlardan yüzlercesi benim kulaklarımda, gitmiyor sesler. Bizde koloniyi korumak, kendini korumakla eş değerdedir. Çünkü biliriz ki tek başına yaşanmaz, öyle romantik bir yalnızlık kavramından bahsetmediğimi anlatmak için biraz daha açıklayıcı cümleler kuracağım. Biz karıncalar koloniler halinde yaşıyoruz, hep böyle var olmuşuz. Atalarımızın yüzüne sıkılan ölüm spreylerinden dolayı zaman zaman bazı evrimsel değişiklikler yaşasak da toplu yaşam formunu henüz terk edebilmiş değiliz. Bu yüzden ailemiz dediğimiz kolonimizin kaybettiği her kan geleceğimizi riske atıyor. Doğdum, antenlerimi hissettiğim ilk gün yine yüzlerce karıncayla sırt sırta yaşıyordum. Yani demek istediğim o ki yalnız nasıl yaşanır bilmem, bilmediğimden de sayılı gün çabuk geçer, ölür giderim. Arkadaşlarla idam şakası yapardık. Kolonisi yitip giden karıncayı ne bekler: İDAM.
Çat çut… çat çut…
Dün yine bu saatlerde kardeş kolonilerle yaptığımız genel kurul toplantısından dönüyordum ki dönüş yolunda kulağıma gelen sesler-toprağın altında olduğumuz için kilometrelerce ilerideki sesleri bile duyabiliyoruz- antenlerimle bacaklarımı birbirine doladı. Bu sesi gece yatmadan birbirimize anlattığımız korku hikayelerinden bilirdim, duyar duymaz tanıdım. Bu hikayeler sayesinde sonraki gün daha dinç ve korkusuz çalışırdık. Lafı daha fazla döndürüp dolaştırmayayım. Dönüş yolum yaklaşık yarım saat sürdü. Yarım saat oldu bana kırk sekiz saat. Her çatırdamada sanki öldüm, dirildim ve bir daha öldüm. Düğün varmış bizim koloniyi kurduğumuz yerde. Nereden aklımıza gelsin ki bir düğünün yüzlerce kişiyi toprak edeceği- bunu öyle gül diye söyledim yoksa biz zaten toz toprak içinde yaşamaktan toprak gibi oluyoruz. Geçmiş koloni kayıtlarımızda olan düğünler için koloniyi birkaç metre kaydırmamız yeterli oluyordu, biz de yine öyle yaptık, birkaç metre taşındık. Sonra zaten benim koloni temsilcisi olarak katılmam gereken bir toplantı vardı ben ona gittim. Bu seferki düğün bir aşiret düğünüymüş, yüzlerce belki binlerce kişi toplanmış halay çekmeye başlamışlar. Her zıplamada her darbede bir çatırdama. Toprakta olan basınçla birlikte yer altında kullandığımız kaçış yolları da kapanmış. Ben can havliyle o kapalı yolları açmaya çalışarak nasıl döndüm bilmem. Dönebildiğimde artık çatırdama kalmamış, zaten düğün de bitmişti. Tek duyduğum: “Allah tek yastıkta kocatsın canım benim”, “Hayırlı olsun, ne de yakıştılar birbirlerine”, “Hayırlı olsun, benim oğlanın düğününe de beklerim, haftaya bizim bahçede”.
Bundan sonra mikrofon gelin hanımda. Ne de olsa anlatacak çok şeyi olacak. Ayak bileğinden kafasının tepesine kadar sürecek uzun, bol acılı ve kaşıntılı bir serüven gelin hanımı bekler. Belki bizimkileri kurtaramadım ama hem komşu kolonileri bir sonraki halayda ölmekten kurtardım hem de köşe başındaki bir karınca topluluğunu göreve çağırdım. Sağ olsun beni hiç yalnız bırakmazlar, intikam dedim geldiler. Rotaları belirledik önce, ben ve yanımdaki dokuz karınca ensede konuşlanıyoruz. A aa nereye gidiyorsunuz? Eğlence daha yeni başlıyor.