Sarı/Aydınlık
Vakit geç/Ne için?
Sıralı küçük çamların ortasında bir yürüme yolu. Hava kapalı, bulutlar üst üste yapıştırılmış
kartonlar gibi. Akşamdan kalma rüzgâr yaprakları yere savurmuş. Sararmış kaldırımın iki
yanına dizilmiş ağaçların arasından yürüyorum. Yol önce sağa, sonra sola kıvrılıyor. İçimde
bir heyecan, ama kaygı ile karışık olanından. Bulutlar ne çok şey hatırlatıyor. Nereye
gittiğimden eminim. Defalarca gidip geldiğim yol. Her bir taşın köşesini, hangi ağacın
üstünde koca bir yarık olduğunu, toprağın rengini, etrafta gördüğüm her şeyi hatırlıyorum.
Gözümün birinde sarı filtre, diğerinde çamur var. Sarı filtreyi takınca sıcak yaz zamanlarından
üstüme sinen farklı bir hayat yaşıyor olma isteği. Artık günler gibi, arta arta. Eskiden çok
beklerdim bu günleri. Hayaller kurardım, gerçekleşmezlerdi. Artık ancak o hayallerimi
hatırladığımda sarı filtreleri giyinebiliyorum. Uzaklara defolup gitmek istiyorum. Dağlarda
yürümek, yeşil ve mavide kaybolmak, güneşi kucaklamak istiyorum. Sahi, ben burada ne
yapıyorum?
Çamur bulanık. Bulantı. Onu hatırlıyorum. Bir aralık için de olsa unutmuş olduğum anlamına
geliyor bu, keyifleniyorum. Sarı filtrelerimin içine sokamadığım bir karaltı. Hava yine sıcak,
yani yine sıcaklar ve geçen sene yalnızlıktan öldüğüm havalar. Bir sene sonra artık sıcaklara
dayanabilmenin yolunu buluyorum ve isteklerime tahammül edebilmeyi başarıyorum. Hiçbir
şey olmayınca da her şey felaket olmuyor.
Zaman geçiyor. Bir yıl daha, bir yıl daha ve böyle yıllar geçecek. İnsanlar eskiyormuş, onu da
fark ediyorum. Geçmişimden kopma konusunda iflah olmaz yenilgilere sahibim bu yüzden
elimden tutabilen tek şey zaman ve zamanda başıma gelen yeni olaylar. Oysa bir televizyonda
merakla izlediğim Afrika kabilelerindeki doğayı koruma hikâyelerini veya bir antropoloğun
peşine düşmüş olduğu tarihi gizemi veya dünyanın çeşitli uçlarında farklı yaşamlar süren bir
avuç delinin hayatını gösteren belgeselleri izlediğim zamanları bile özlüyorum. Bir yılın
gözümdeki değeri biraz daha sıradanlaşınca daha rahatlamış hissediyorum. Sorumluluk sahibi
olmakla eskisi kadar derdim yok, biraz da göze batmamak için uyum sağlıyormuş gibi
yapıyorum. Yine de sadece merakımı giderdiğim ve ne istiyorsam onun peşinden gittiğim
zamanlarımın geçmişte yaşanmış olmasını kıskanıyorum. Kendimi bu kıskaçtan çıkarmak
istiyorum ama sabretmem ve kendime hayatımın hep böyle olmayacağı yalanını hatırlatmaya
çalışmam gerekiyor. Oysa birden yapabileceklerimin sadece ben farkındayım. Kendimle
aramda sır olan bu meselelerden güç alarak yaşam sahnemi devam ettirmeyi başarıyorum. Zor
zamanlar, hiç bu kadar dengeden şaşmazdı ruh halim. Artık kontrol etmeye bile çalışmaz
oldum. Hatalar yapıp özürler diler oldum. Bacaklarımdan tutup kendimi aşağı sarkıtıp, arada
dünyaya tepe taklakken bakmayı sever oldum. Karşıda hala ağaç, ben hala aynı yerdeyim gibi
hissediyorum ama bir şeylerin çok hızlı değişeceğini de biliyor gibiyim. Hayır, aslında ben
çok korkuyorum. Ama devam etmem gerektiğini biliyorum, o yüzden korkmayacağım. Söz.
Birini yeniden seviyorum. Sevilmek kaygılarımı azaltıyor çünkü bana içine sığınacağım yeni
bir alan varmış gibi hissettiriyor. Hallederiz, bebeğim diyen biri beni bu fikre benden daha
çok inandırabiliyor. Yine de çok kaygılıyım. Üstümden atamadığım bir zorlanma, her şeye
yetişmeye çalışma, yarım yamalak yapılan işlerden rahatsız olmamak için verilen çaba…
Sıcaklar… Çok sıcak. Özlenecek pek çok şey var, kendine dair. Şanslı ve şanssız hissettiğin
yaşantılar. Dayan, evet bu hisse dayanabilirsin. Aferin.
O şarkısını söylerken ikimiz de bu hayatın ne kadar fazla acı barındırdığını hissediyoruz.
Sigarasını ağzına alıyor, duman yüzüne gelmeden daha kaşlarını çatıyor. Birkaç akort
ayarlaması. Terliyor, oysa o kadar sıcak değil hava. Terliyorken de bana sarılıyor, her ona
yaklaştığımda hemen bir öpücük konduruveriyor. Geri çekiliyorum, yatıyorum, kalkıyorum
ve onu dinliyorum. Hep dinleyebilirim. Hüzünlüyüm, hüzünlü olduğumu hatırlıyorum. Böyle
geçiyor zaman, (En uzun günleri, yani Haziranları en çok severdim. Ama artık sevemiyorum.
Çünkü acı çekiyorum. Belki bir gün yine severim.) Düşünüyorum. Birine nasıl güvenilir,
birine nasıl yaslanılır? Birini tanımanın gizemli olmayan yolları da güzel midir?
Hissetmenin yoğun halini deneyimlemeye öylesine açığım ki bunu böyle düşünmek pek
korkunç. Yani ondan kaçmak bir yana, bana geldiğinde hemen çekip sarılmak ona. Kendimi
böylece hatırlayabiliyorum. Neden sürekli her durağın, her ilerlemenin ardından aynı yolları
geri teptiğimi anlamaya çalıştığım o zamanlardan sonra artık biliyorum. Çektiğim acıların
hepsi benim seçimim.