Bayan x,

Size yazmadan geçirdiğim aylarda yağmurun hiç dinmediğini sanmayın, ya da güneşi hiç selamlamadığımı. Gökyüzü metaforuna yakıştırdığım hayat her zamanki kaprisleriyle beni şaşırtmaya devam ederken ben öylece durup peşinden sürüklendim. Evet, hala hayatın büyüsüne kapılıp körleşecek kadar tecrübesizim bu galakside. Ve hala yörüngemi yitirdiğimi hissettiğim oluyor.

Fakat kalbime yakın insanlardan birinin geçen gece söylediği gibi, güneş bir defa batıyor. Gözden yiterken arkasında bıraktığı yumuşak tonların karşı konulmazlığını kim reddedebilir? Biz reddedemiyoruz, dahası onun bu şımarıklığını seviyor ve bunu gururlu yıldızlara bırakmamayı görev bilip her şeyine göz yumuyoruz.

Belki bu mektubun parmaklarımın arasından kayıp gideceğinden korktuğum için yazmamışımdır. Belki saman sayfaların yağmura uzun süre dayanamayacağını bildiğimdendir. Belki de günümüz dışında her anda hayatta kalabildiğim içindir sadece.

Lakin bunun zararı yok. Önemli olan her fırtınadan sonra ayağa kalkıp hiçbir şey olmamış gibi devam etmek değil midir? Kontrol edemediğimiz şeylere başka nasıl bir anlam yükleyebiliriz ki? Hayır, bir anlam yüklemezsek deliririz biz.

Esinden bahsetmiştiniz bana. Daha doğrusu bana hakiki ilhamı anlatmak için umutsuzca çabalamıştınız. Size, onu şafak vakti öten bir bülbülün notalarında bulduğumu söylememe izin verin. Hayatı tatmış yaşlıca bir kadının göz yaşlarında da gördüm ilhamı. Bana onu anlatırken unuttuğunuz bir şey vardı. Hayata dair her küçük detayda görülebileceğinden hiç dem vurmadınız mesela.

Sizi suçlayacak değilim. Küçük ayrıntıları atlamamayı bana bu ihmaliniz öğretti nihayetinde. Ve büyük resme takılı kalırken kalanına karşı nasıl körleştiğimi gördüm.

Bunun için size bir şey borçlu muyum? Kurumuş menekşelerinizi zarfta bulabilirsiniz, eksik şiirleriyse çoktan yaktım.

 

-Yağmur Montenegro