sen o eski tren garlarından da küçüksün şimdi
gidecek bir seferin yok artık kollarında
oysa sen gücünü
zihnimin arkasında cephe ettiğim aşktan alırdın
buydu seni doğmaya iten
ellerinden güneş dökülürdü bazı sabahlar
ayva tüylerin ince bir telaşla uyanır
güneşle sevişirdi gün boyu
sonra ben o manzarayı kaçırmamak için
sırf senin için
sırf yüzünde bütünleşen güneşe ve umuda
tüm seferlerin yolcusu olurdum
ellerim gitmemeyi aklından bile geçirmezdi
yine o sevgisizlik gişesinden geçerdim ben
sen belimden kavrardın beni
insanların belleri
benliklerine açılan birer portaldır
derdi tanımadığım eski çirkinlerin biri
o portal
o kapı
zihnin cephelerine uzanır
aşk toplardı
sonra sen sızardın o kapıdan
zihnimin batmayan güneşini selamlardın
seni hiçbir geceye mağlup etmedim diye kızardın bana
sen karanlıkta kalma diye
güneşi zihnimin kenarlarında,omuzlarımda tutmuştum ben
gecelerce kavrulmuştum yorgunluktan
aşk sandığım bu yok edici alev sarmıştı dört bir yanı
toprakları güneşten sıcak ve aşktan bereketli bir diyar inşaa etmiştim sana
oysa sen yine o kapıdan sızardın
dağınık saçlarına güneş değecek diye korkardın
ben ona da aldırmazdım
zihnimin köşelerinde tabelalar inşaa ederdim sana
sen yollarını vücudumun kıvrımlarından bulurdun
saat üç oldu mu
boynumdan yukarı yola koyulurdun