Çürük bir evin ücra köşesinde, kokuşmuş dökük boya kırıntılarıyla duyulmayan müziğe sarılıyordum.

Kendini dinle, kendini hırpala, kendini sperminde boğ sesleri, kulaklarımı eşeliyordu. Tek kişiydim koca ormanda bitlerimle, bitlerimi ısıran hayvandım.

Üşüyorum, buz kesen kollarıma gir Sapfo. Kendi ruhumu bedenime avlandırdım, ruhumu emen sıkı oklar eşliğinde. Kanıma  enjekte ektim ölü çocukları. Artık, beyaz entari içinde kendimi, kendime saklayabildim. Ki, kirler üzerimde daha belli olsun diye. Paçalarımı sıyırıyor azgın periler.

Hayal bakireliği, gerçeklerle beceriliyor salya yağışında. Anla Sapfo, gör Sapfo heykelimiz vahşice yontuluyor. Dünya keşmekeşinde, Tanrı’nın işkence odalarındaki ereksiyonu dinmiyor. Ellerimi saran denize yosun olmuştum. Sefalet enkazındaki gövdelerden arta  kalan kırıntıları toplamak bize kalsın, Sapfo.

Yıkıntı olmak için daha ne kadar bekleyeceğiz?

Harikulade göğüslerinde çocuk ayak izleri ne güzeldi. Bedenime dal, apış arama dokun, boynumu çiz.

Sapfo, dev karanlık çöküyor.  Sapfo, susma.  Sapfo, ağladığım şey nedir?  Küçük, dolambaçlı hallerimi nereye gizledim?  Çentik atılan şiirleri yakıp, küllerini yuttum. Bundan sonra, ağır kelimeler kusacağım.

Yüzümdeki uçurum yüksekliğinden ilk atlayışım değildi, evcilleştirilen çopura saklanmıştım.

 

Ferit Değer