Bazı düşünceler onları yok eden ya da var eden olaylara göre yorar sizi. Duygusal yazılar aslında ne kadar duygusal olduğunuzla alakalı değildir. Duygularınızın aldığı hasarla ilgilidir. Aynı şey doğduğunuzda edindiğiniz kültür ve coğrafyayla da alakalıdır. Çizgiler nereye çizildiyse orada kalır, onları aşmak için mücadele verdiğimizde hainlikle suçlanırız. Fanusunda çırpınan diğer türler gibi. Çırpınırken edindiğimiz yaralar ve izler, savaşı kimlerle ve hangi düzeyde yaptığımızı kuşaklara taşır. Bu da sizi literatürde yani sosyal dilde ölümsüz yapar. Peki bu kimin umurunda?

Nasıl gıda sektörü için tüketici gerekiyorsa, yapıları yapmak ilk etapta yıkmaktan geçiyorsa, yara izlerini aktarmak da her daim mücadeleden geçiyordu.  Harekete geçmemiz, eğer sınırları kendimiz seçmiyorsak yok etmemiz gerekmiyor muydu? Karanlıkta güneşlenenler! Saat farkı nedeniyle siz uyurken uyananlar, onlar uyurken sizin ayakta kalmanız, bütün bunlar o anki zaman algısında uyananın uyuyandan kendini güçlü hissetmesi, birer kurmaca. Gerçekte önemli olan tek nokta zamanı kavrayabilmek ve yerinde kullanabilmektir. Uyumak, doğru kullanıldığında iyi bir güçtür.

Zaman kavramının günümüzdeki işlevinde artık bir şeyler için beklemenize gerekte kalmadı. Mesela koparılmak için, illa yasak meyve olmanız gerekmiyor; meyve olmanız kimi zaman yeterli oluyor. Aynı durum renk olmanız durumunda da geçerli, renkleri takım olarak görüp, çeşitleri zenginlik olarak görmek daha cazipken; renkleri sınıflandırıp birbirinden ayırmak, oluşacak yeniliklere gericilik yapmaktan da öteye gidemiyordu. Siyahla beyazın kavgasında ortalık kırmızıya kalıyordu. Halbuki üç rengin birleşimi yeni bir rengi ağırlıyordu.

İçinde bulunduğunuz zamanın gölgesinde, dinlenmeden önce kendiniz için savaşın, arının, kopyalanmayın, kopyalamayın. Vücudumuzdaki benler geçmiş yaşantımızda nereden yaralanıp öldüysek, orayı işaretleyip gösterirmiş. İşaretlerinize sahip çıkın, benlik her şeydir. Benlikte labirentler sizi daima bir yere çıkarır ve tüm çıkış yolları aynalıdır.

Ceren Kartal