sonu başından belli olan acılardan geçtikçe geçiyoruz,
birazı ihanet, çokçası haciz bu direndiğimiz
sen ben bihaberken çatkapı geliyorlar
kapıdışarı ediliyoruz, dinlemiyorlar,
oysa bunca acının tapusu bizde bile değil
gerçekten taşmış korkular ve tortuları tıkadı yataklarını,
şimdi her hüznün varsa bi’ mührü var kendine has
içine girip alaşımına karıştığı ev duvarlarından
soyulup birikintilere karışmak ister gibi halleri
kanatları eriyip yastıklarıma dökülecek bu nefessizliğin
ve yastıklarımın içleri güven tüyleri
insan sesi kadar insan dili taşıyan,
başını koyanı omurlarından kesip yoğuran,
yağma yıkıntıyla canından eden
gökdelenlerce heybetli çarşaflarıma tam yakışan
ya bu yatakta sana konuşamadan
alsalardı canımı da iliklerimden kilitleyip
koca bilinmezliğin boşluğunu
yoğunluğunu bildiğimiz yalanlarla doldursaydım yine
özle başlayan laflar önem kazansaydı mesela
özlemek gibi birini özümsemek ya da, özellikle de seni
kendimizi bu özlerde kaybetmeyi
tutkularda pişip kalbi pelteleştirmeyi
seviyoruz epeydir, bilmem ki kaç senedir,
seneler var olmadan belki öncesinden beridir
kaybolmamayı öğrenmek istemedikçe
kimsesizleşip hiçbiryersizleşiyor,
boyum kadar geniş, enim kadar derin
bataklıklarla özleşiyoruz şimdi biz
dünün opak camı,
uzak geleceğin aşk randevusu,
ve uyandırdığı özgürlük hissiyle
ibrenin akrebime değdiği yerin