AYNADAKİLER
Kişiler:
Adam
Aynadaki Adam
Kadın
Anne
Satıcı
Yazar
Öğretmen
Katatonik Oğul
Mutluluk İsteyen Genç
Erkek Sevgili
Kadın Sevgili
Kızkardeş
Köle
- Sahne
(Sahne açıldığında bir kenarda yatak, bir sandalye, yatağın biraz uzağında üzeri örtülü bir boy aynası vardır.)
Adam: (Yatağa oturmuş. Ayaktaki Kadın’a yalvarır.) N’olur gitme.
Kadın: Gitmem gerek. Hem sahibim bu tür gönül ilişkilerine çok kızıyor. Ona göre gönül ilişkileri zaman ve para kaybıymış.
Adam: Öyleyse söyle o sahibine seni satmaktan başka bir iş bulsun kendine. Bak, en azından annem gelene kadar gitme. Yalnız kalmamı bekliyor. (Aynayı gösterir.) Yalnız kalınca saldıracak bana.
Kadın: Ne saldıracak sana?
Adam: Aynadaki. Aynadan çıkıp saldıracak bana.
Kadın:(Şaşırır.) Aynanın içinden çıkan biri sana saldıracak. Ohooo. Sen kafayı yemişsin. Gidiyorum ben. Ne halin varsa gör.
Adam: Gitme.
(Kadın sahneden çıkar. Adam korku içindedir.)
Adam: (Aynaya bakarak) Ne? (Öfkeyle) Ne var? (Aynaya yürüyerek.) Geliyorum işte, geliyorum. (Bağırarak) Kes sesini artık. Bak geldim işte. Tamam. İstediğini yapalım. Ama şunu bil. Sonunda yine ben kazanacağım. Aynanın içinde kalan sen olurken dışarıda gezinen ben olacağım.
(Aynanın örtüsünü kaldırır. Aynanın içinde ona benzeyen onunla aynı kıyafetleri giymiş bir adam vardır. Adam’ın yaptığı her hareketin aynısını Aynadaki Adam da yapar. Önce sağ ellerini havaya kaldırıp yarım daire çizerler. Aynı hareketi sol elleriyle de yaparlar. Her iki ellerini birbirlerininkiyle kenetleyip itişirler. Bir süre sonra aynanın dışındaki adam yere düşer. Aynadaki dışarı çıkar. Adam’ı aynanın içine bırakır. Aynanın içinde beliren iki kişi onu götürürler. Aynadaki Adam aynanın üstüne örtüyü örter. Kapı çalar. Kapıyı açar. Anne’nin çığlık sesi duyulur. Aynadaki Adam, Anne’yi sandalyeye oturtur. Anne şoka girmiştir.)
Anne: (Kekeler) Oğlum. Sen… Sen nasıl çıktın oradan?
Aynadaki Adam: Anne, beni neden aynanın içine hapsettiniz?
Anne: (Şefkatle) Oğlum
Aynadaki Adam: (Bağırarak) Lafımı bölme! Aynaya hapsolmama neden izin verdin anne? Ya da şunu sormalıyım. Beni neden doğurdun anne? Hadi o şerefsiz (aynayı işaret eder) ikiz kardeşimi doğurdun, niye iki dakika sonra da beni doğurdun? Niye o kara günde her ikizden birinin aynaya hapsedilmesini istediklerinde kardeşimi değil de beni hapsettiniz? Sahi, sen beni nasıl tanıdın? Beni ikiz kardeşim sanacağını düşünüyordum. Nasıl oldu da tanıdın beni?
Anne: (Şefkatle) Sen benim oğlumsun. Tabi ki seni tanıyacağım. Annenim ben.
Aynadaki Adam: (dalga geçerek) Ya… Evet. Sen bir annesin. Evladının suçsuz yere aynaya hapsedilmesine göz yuman bir annesin. Hatta babam, ikiz evlatlarının içinden beni hapsedilecek evlat olarak seçince sen karşı çıkmışsındır.
Anne: (Korkuyla) Hayır oğlum.
Aynadaki Adam: Kes sesini. Ama neden o aynanın içine yollandığımı biliyorum. Kardeşim mekanikten, özellikle de robotların mekaniğinden çok iyi anlardı. Dünyayı ele geçiren robotların kurduğu fabrikalarda çalışabilirdi. Ben bir şairdim. Robotların yönettiği dünyada şairler ne işe yarar ki?
Anne: (ağlayarak) Oğlum, bana zarar verme.
Aynadaki Adam: Merak etme anne. Kendi annemi aynanın içine yollayacak değilim. Ama senin de bir cezan olacak.
(Anne’nin çığlıkları eşliğinde Aynadaki Adam zorla onu aynanın önüne götürür. Aynanın örtüsünü kaldırır. Anne yalvarır. Aynadaki Adam, onu dinlemez. Anne, kafasını çevirmiş ve gözlerini yummuştur. Aynadaki Adam, Anne’ye diz çöktürür. Anne’nin kafasını aynaya çevirtir.)
Aynadaki Adam: (Bağırarak) Aç gözlerini aç.
(Anne çığlık atar. Çığlığı yarıda kesilir.)
Aynadaki Adam: İşte böyle anne.
(Sahneden çıkar. Anne öylece donakalmıştır. Sahne kararır.)
- Bölüm
(Sahne aydınlandığında; sahnenin bir ucunda ayakta durmuş, elindeki telefonla uğraşan Satıcı’yı ve sahnenin diğer ucunda oturmuş olan Kadın’ı görürüz. Sahneye Yazar girer. Satıcı’nın yanına gider.)
Satıcı: (Konuşmaları boyunca telefonundan kafasını kaldırmaz.) Ne istiyorsun?
Yazar: Şuradaki kadınla biraz konuşmak.
Satıcı: Paran var mı?
Yazar: (Cebinden para çıkarıp verir.) Yeter mi?
Satıcı: (Yazarın yüzüne bakmadan parayı sayar.) Yetsin bakalım. Git konuş. Ama fazla sürmesin.
Kadın: (Kendisine doğru gelen Yazar’a bakar) Hoş geldin yakışıklı.
Yazar: Hoş buldum. (Kadının yanına oturur)
Kadın: Ne yapacaksın bakalım benimle?
Yazar: Konuşacağım.
Kadın: (Aynı cilveli ses tonuyla) Konuş bakalım. Nesin, ne yaparsın?
Yazar: Yazarım. Öykü yazıyorum.
Kadın: Artık kitap basılmıyor diye biliyorum.
Yazar: Doğru. Beş yıldır kitap basılmıyor. Ama bu yazmayacağım anlamına gelmiyor.
Kadın: Peki nasıl para kazanıyorsun?
Yazar: Bir fabrikada çalışıyorum. Seninle konuşmamı sağlayan parayı da fazladan mesaiye kalarak çıkardım. Üç haftadır öykü yazamıyorum. Aklımda kağıda dökülecek hiçbir şey yok. Bu gece sokaklarda dolanmamın buraya gelmemin sebebi de bu. Öykü bulmak. Bana anlatacak bir öykün var mı?
Kadın: Hayatımı anlatsam roman olur ama öykü olmaz. (Kahkaha atar) Ne anlatsam sana? (Sesine cilveli bir ton verir.) Yakışıklı erkeklerle geçirdiğim o ateşli anları mı anlatsam acaba?
Yazar: Ah, ama onları anlatırsan öykü olarak yazamam ki.
Kadın: Neden?
Yazar: Çünkü o çok kolay bir öykü olur.
Kadın: Peki, sana başka bir öykü bulalım. (Düşünür) İşte buldum. Sana kanseri yenen bir kızın hayata nasıl yenildiğini anlatacağım. Küçük bir kızdım. Kanser deyip duruyorlardı. Bana kötü bir şey olmuştu anlayamıyordum. Saçlarım dökülmeye başladığında çok korktum. Yaşlı erkeklerin kel olduğunu görmüştüm Ama hiç küçük kızlar kel kalır mıydı? Saçlarımı kesmek istemiyordum. Babam ikna etti beni. Şöyle dedi bana: Kanser, çok güzel bir kadınmış. Ama bir gün kel kalmış. Erkekler kel kalabilirmiş ama bir kadın kel kalabilir miymiş? O da işte senin gibi güzel kızlara gelir, saçlarını ödünç istermiş. Bir süre kullanır sonra geri verirmiş. Sen çok iyi kalpli bir kızsın, kanser gelip senden ödünç olarak saçlarını istemiş, paylaşmayacak mısın?
Satıcı: (telefondan başını kaldırmadan) Süre doldu.
Kadın: Biraz daha süre versen?
(Satıcı telefonundan başını kaldırıp Kadın’a bakar)
Kadın: (Tedirgin olur) Hadi git artık.
Yazar: (Buruk bir gülümsemeyle) Verdiğin öykü için teşekkürler. (Ayağa kalkar.)
(Sahneye Mutluluk İsteyen Genç girer. Mutsuzluktan çökmüş bir haldedir. Satıcıya yönelir.)
Satıcı: (Telefonundan kafasını kaldırmadan) Ne istiyorsun?
Mutluluk İsteyen Genç: Mutluluk istiyorum.
Satıcı: Hap mı?
Mutluluk İsteyen Genç: Hayır müzik olanından.
Satıcı: Paran yetecek mi?
Mutluluk İsteyen Genç: (Cebinden paraları çıkarır.) Bu kadar yeter mi?
Satıcı: (Yine başını kaldırmadan paraları alıp kaçar) Biraz eksik var.
Yazar: Bekle biraz (ceplerini karıştırır az miktarda para çıkarır) Bu yeter mi? (Mutluluk .
İsteyen Genç’e döner) Ben de kullanırım ama.
Mutluluk İsteyen Genç: Olur. Birkaç arkadaş beraber kullanacağız zaten.
(Satıcı paraları tekrar sayar. Cebine atıp yine aynı cebinden usb çıkarır. Usb yi alırlar. Mutluluk İsteyen Genç ve Yazar sahneden çıkarlar. Sahneye Öğretmen gelir.)
Öğretmen: Bu kadar para şu kadını bir saatliğine almaya yeter mi?
Satıcı: (Kafasını kaldırmadan) Ooo öğretmen hanım (parayı saymadan cebine atar) Yetmez mi hiç? Yeter yeter. Sen kime götüreceksin kadını.
Öğretmen: Oğluma götüreceğim.
Satıcı ve Kadın: (Şaşarak) O sakat oğluna mı?
Kadın: Nasıl? Oğlun iyileşti mi yani? Katatonik diyordun. Hareket etmiyordu, sen onu nasıl bıraksan öyle duruyordu. Hatta sen kolunu havaya kaldırmıştın da öylece havada kalmıştı. Sonra yine sen indirmiştin oğlunun kolunu.
(Sahne kararır.)
- Bölüm
(Sahne aydınlandığında sahnede bir portmanto bir tekerlekli sandalye ve bir yatak vardır. Odanın tepesinden bir lamba sarkmaktadır.)
Öğretmen: (Kapıyı açıp içeri girer.) Oğlum. Nasılsın bu gün? (Paltosunu asar) Bak annen geldi. Hadi uyan da sana bu gün neler yaptığımı anlatayım. (Katatonik oğul yataktadır. Öğretmen ona doğru yönelir. Onu kaldırıp tekerlekli sandalyeye oturtur bir yandan da konuşur) Sabah her zamanki gibi bütün öğretmenlerden önce oradaydım. Paltomu çıkarıp astım. O gün yapacağım sınavın kağıtlarını düzenledim. Sonra o coğrafyacı girdi içeriye. Bana yarım ağız merhaba dedi. Aynı şekilde karşılık verdim. Bahçeye çıktım. Öğrencileri hizaya soktum. Kılık kıyafet kontrolünden sonra sınıflara geçtiler. Biliyorsun robotlar yeni bir düzenleme getirdi öğrencilerin kontrolüyle ilgili. Neyse. Yardımcı robotlar eşliğinde çocuklara sınav yaptım. Sınavdan sonra eve yürürken ise şurada duran satıcıyı ve kadını gördüm. Kadını tanıdım. Günlerdir düşünüyordum kim diye. Saçını sarıya boyatmış, o yüzden tanıyamamışım. Şu senin çocukken vakit geçirdiğin bir kız vardı ya kanser hastası olunca ailesi tedavi ettirmek için başka yere gitti. O kız işte.
(Katatonik Oğul başını çevirir. Öğretmene şaşırarak bakar. Öğretmen o hareket edince ürperir çığlık atar.)
Öğretmen: Oğlum. Sen… Hareket ettin. Bu… İmkânsız demişlerdi. Oğlun şizofrendi katatonik oldu dediler. Dur, şimdi hatırlıyorum. Sen o kız gittikten birkaç gün sonra hareket etmemeye başladın. Bekle sana o kızı getireceğim. İyileşeceksin. Hem ben senden bahsetmiştim ona.
(Öğretmen sahneden çıkar. Sahne kararır. Bir süre durulur. Sahne tekrar aydınlanır.
Öğretmen: (İçeri girer.) Bak oğlum sana kimi getirdim. (Kadın’ı sürükler)
Kadın: İtmesene beni! Tamam. Bu mu senin oğlun? (Katatonik Oğul’un başı hareket ederek Kadın’a yönelir bakışları kilitlenir.)
Öğretmen: Hareket ediyor. Seni anlatınca hareket etti. Ben tanıdım seni. O kanser hastası kızsın. Hatırlıyor musun beni ve oğlumu. Hep ikiniz oynardınız.
Kadın: (Şaşar) Bakkalın dükkÂnını saçsız kafamla dalga geçti diye yakan çocuk mu? (Sarı peruğu çıkarır. Kazıtılmış saçlarını görürüz.)
Öğretmen: Ben sizi yalnız bırakayım. (Sahnenin kenarına çekilir)
Kadın: (Katatonik Oğul’un tekerlekli sandalyesinin yanına onun yüzüne bakacak şekilde oturur. Oğul çenesini ellerinin üzerine koyup onu izler.) Demek hayat bizi böyle yonttu. Hatırlar mısın bana bir söz söylemiştin ‘Sen daha yontulmamış bir taşsın. Bırak hayat senden güzel bir heykel çıkarsın.’. Demek hayat seni öfkeli bir çocuktan katatonik bir adama, beni de kanser hastası küçük kızdan hayat kadınına çevirdi. Öyle bakma bana. Kanseri yendim ama hayata yenildim. (Katatonik Oğul zorlanarak da olsa ayağa kalkar. Sandalyeyi geriye ittirir. Yere oturup başını kızın dizine koyar. )
Öğretmen: Kızım, hiç gitme. Burada kal sen olur mu?
Kadın: Peki ya satıcı? O beni bırakmaz.
Öğretmen:( Paltosunu cebinden bir bıçak çıkarır.) Merak etme. Onu hallederim. (Dışarı çıkar. Katatonik Oğul kafasını kaldırıp ellerini Kadın’ın boğazına geçirir. Sahne kararır.)
- Bölüm
(Sahne aydınlandığında yerde bir müzik çalma aleti ve iki hoparlör vardır. Çevresinde Erkek Sevgili, Kızkardeş ve Köle oturmuştur.)
Erkek Sevgili: (Kadın Sevgili’nin dizine uzanmış) Nerde kaldı bunlar? Ne zaman getirecekler şu mutluluğu?
Kadın Sevgili: (Dalgın bir halde) Köle bana şu günü anlatsana, bizi bu hale getiren günü.
Köle: Tabi hanımefendi. Ben o olaylar olduğu gün oturmuş ailemle yemek yiyordum. Aniden babamın yüzü havaya döndü ve yerden yükselmeye başladı. Kıyamet kopuyor sandım. Gökyüzünden bir robot indi. ‘’Ben Elçi’yim’’ dedi Robot. ‘’Beni diğer robotlar yolladı. Bulunduğunuz yüzyıllar sonrasında robotlar gezegeni ele geçirdi ve bütün kaynaklarını tükettik. Daha fazla tüketmek için zaman makinesıyla bir yıl geçmişe gittiler. Ve o yılın da enerji kaynaklarını tükettiler. Sırasıyla her geçmiş yılın kaynağını tüketiyorlar. Sıra bu yılda. Yukarıya çekildiğini gördüğünüz insanların enerjilerini kullanıyoruz. Teslim olun sizin de enerjinizi kullanmayalım.’’ (Köle susar.)
Kızkardeş: Devamını da anlatsana.
Kadın Sevgili: Devamını anlatmasına gerek yok tatlım. Devamını yaşıyoruz zaten. Sonra insanlar teslim olmadılar. Robotlar kazandı. Bizi köleye çevirdiler. Karanlığa mahkum ettiler. Baksana, Güneş hiç doğmuyor.
Kızkardeş: Peki ya dünya onlar gelmeden önce güzel bir yer miydi?
(Köle ve Kadın Sevgili aynı anda)
Kadın Sevgili: Öyleydi!
Köle: Değildi!
Köle: Yani dünyanın küçük bir kısmı için güzel, büyük bir kısmı için kötü bir yerdi. Fakirlikten açlıktan ve hastalıklardan ölen büyük bir kısım için kötü; zenginliği yemekleri ve tedavileri olan bir avuçluk insan için güzel bir yerdi.
Kadın Sevgili: Sahtekârlıklar acımasızlıklar ve şerefsizler için kötü; sevgiyle dostlukla mutlulukla ve huzurla yaşayanlar için de güzel bir yerdi.
(İçeri Mutluluk İsteyen Genç ve Yazar girer.)
Erkek Sevgili: Getirdin mi mutluluğu? Yanındaki de kim?
Mutluluk İsteyen Genç: Getirdim. Mutluluğa zam yapmışlar. Param yetişmeyince üstünü bu arkadaş tamamladı. Şimdi bizimle beraber mutlu olmak, mutluluğumuza ortak olmak istiyor.
Erkek Sevgili: (Kızar) İyi! Olsun! Mutluluğumuza ortak olsun. Hem ne derler bilirsin ‘Mutluluk paylaştıkça çoğalır.’
Kızkardeş: Şeref yoksunları… Bizleri mutsuzluğa mâhkum ediyorlar. Ardından mutluluk satıyorlar. Yetmezmiş gibi bir de mutsuzluğa zam yapmışlar.
(Köle, usb’yi alır. Yerdeki müzik sistemine takar. Bütün herkes müziğin etrafına oturur. Bir Rüya İçin Ağıt filminin müziği çalmaya başlar. Oyunun sonuna kadar çalacaklar. Bir süre müziği dinler sonra gözleri kapanmaya başlar. Teker teker yere uzanırlar. Titrerler, çırpınırlar. Köle yavaşça ayağa kalkar keman çalıyor gibidir. Kendinden geçmiş bir halde sahneden çıkar. Sahneye diğer taraftan Aynadaki Adam girer. Geçip gidecek gibidir. Ama Erkek Sevgili uyanıp onun önünü keser.)
Erkek Sevgili: Hoş geldiniz. İyi ki geldiniz. Bunlar sizin geleceğinize inanmıyorlardı. Ama ben inanıyordum. Kim ne derse desin siz gelecektiniz. Yani geldiniz. Bizi kurtaracaksınız değil mi?
(Aynadaki Adam anlamamış bir şekilde bakar. )
Erkek Sevgili: Aaa, doğru. Siz olanları bilmiyorsunuz. Dünya bir cehenneme döndü.
(Aynadaki Adam Erkek Sevgili’yi iter. Sahneden çıkar.)
Erkek Sevgili: Ama hani bizi kurtaracaktınız. Bizler iyileşecek mutlu olacaktık. (Ağlamaya başlar. Yüzüstü yere yıkılır. Hıçkırarak ağlar. Köle tekrar sahneye girer. Artık hayali kemanın bir yayı vardır; bıçak. Bıçağı sanki keman çalıyormuşçasına bileklerinde omzunda ve kolunda gezdirir. Kan damlaları yerde yatan Erkek Sevgili’nin üzerine damlar. Yazar ve Kızkardeş birbirlerini koklamaya başlarlar. Kadın Sevgili kahkaha atarak saçlarını yollamaktır. Sahne kararır. Müzik kısa bir süre daha devam eder.)