Sandalyeye oturmuş, bir ileri bir geri sallanıyorum. Kafam öne eğik ve ayaklarımın hızına uyum sağlıyor. Ayaklarım, masanın iki uzak ayağını bağlayan orta demirin üzerinde. Kafamda da buna benzer bir demirin olmasını isterim. İki uç düşüncem arasında yürüyebileceğim bir bağlantı, rahatlatıcı olur. Oysa şimdi ikisine birden yetişmeye çalışıyorum. Birinden birine hava boşluğu gibi güvensiz bir ortamda gidiyorum. Özellikle ayaklarım terk edilmiş hissediyor. Evet, hiç gelmemiş olan bir demir tarafından terk edildiler. Hatta parayı bulan bir ailenin taşındığı gecekondudan daha terk edilmişler.
Ben ikisi arasında olabildiğince hızlı gidip geliyorum. Bir sorun var: Yolun ortasına bile gelmeden, onlarla el sıkıştığımı unutuyorum. Kendimi havaya kaptırmamdan kaynaklanıyor. En sonunda yorgun düşüyorum ve ikisini de bırakıyorum. Havanın kanlı masum ellerinde gözlerimi kapıyorum. Kanlılar çünkü beni bezdirdi. Masumlar çünkü bana insanların nadiren yakaladığı bir gevşeme sundu. Maalesef ki gözlerimi kapadıktan bir süre sonra iki uç yine oluşuyor. Bu seferkiler farklı ama aynı olsalar da bir şey değişmeyecek. Unutkanlığımdan dolayı…
Boğazımın kuruluğunu hissediyorum. Tükürük bezlerim yeterli gelmiyor. Ayaklarımı indirip karşımdaki arkadaşıma bakıyorum. O da düşünceli gözüküyor. ‘Gözler, gözler…’ diyerek bir sandalyede oturduğunun farkına vardırtıyorum. İkimize de kahve almak için kalkıyorum. Geri döndüğümde ayaklarımı demire koymuyorum, kırgınım ona. Yere sağlam bastıklarını da söyleyemem. Tek söyleyebileceğim hem Güneş’e aşık hem de cilt kanseri olduğum.
Her cümlemde göz çukurlarım taşkın bir akarsu havzası oluyor. Oraya baraj kurmak için kilometrelerce öteden beton harcı getiriyorum ve başarıyorum.
Her cümlemde boğazıma yeteneksiz bir okçunun okları saplanıyor, çıkaramıyorum. Okların üstüne işemişler, pis kokuyor. Boğazım, burnuma yakın.
Her cümlemde kalbim… Orayı tarif edemiyorum, çünkü ulaşamıyorum. Yolları tıkalı. Ayrıca ulaşırsam, acıları dosyalayıp koyduğum raflar üzerime düşecek. Vücudumda kafam merkezli bir deprem var.
Elbet, göz çukurlarıma yağmur yağmayacak ; okçu çok çalışacak ve hedefini on ikiden vuracak; yollar açılacak ve ben, yıkılan rafları tamir edeceğim.
Çünkü sütler mayalanacak.