Anahtarlığı bünyesinde, yalnızca tek bir anahtarı ağırlıyordu. Anahtar deliğine iliştirmeye çalışırken evine kavuşmasına müsaade edecek olana, şöyle dedi, “Girintilerin ile seni iteceğim şu derinliğe ve o da kabul edecek biçimsiz halini senin. Çıkıntıların rahatsız etmeyecek de onu, fevkalade şekilde dolduracaksın içindeki boşluğu onun. Şekilsizliğindeki mahiyeti bilecek ve bağrına yaslamana kafanı, müsaade edecek.” Bilerek bu büyük uyumluluğun vesile olduğunu mabedine girişine, geçti eşikten. Boy olarak uzun en olarak kısa olan koridorunu adımlarken evinin, “Odama vardığımda kaç kış üşütmüş olacak beni? Kaç yaprağı ayıracak dalından geride bırakacağım sonbaharlar? Mevsim değil mevsimler geçecek ben yatağıma bedenimi iliştirene değin.”diye söylendi. Ağırdı ruhu.Yolunu çevrelemiş olan duvarlarda sürüdü ellerini. Öyle ya, hafiflerdi belki. “ Toprak dolacak tırnaklarıma ve sonra arınacak şelaler ile kiri kazıyışlarımın. Yerden kesecek adımlarımı kasırga. Uçuşup da gövdesinde kasırganın, kaybedeceğim yönümü. Sonra her nasılsa yine basacak yere ayaklarım.” Duvar,zemin ve çeşitli nesneler sarmalındayken bedeni ve ruhu, bu cümleler döküldü aklının masasına. Evinin dağınıklığından vardı zihninde de. Odasının penceresine gülümseyen bulutların huzurundan da bulaşır mıydı içine kafasının, bilinmez.

Belliydi. Çok yorulmuş olacaktı döşeğine yerleşip de gözlerini kapattığında uykusuna. Mecalsiz bırakacaktı onu evine gelip de dışarıdan, inzivasına kavuşmak için yatağına kadar adımlamak. Tüm yaşayış kabiliyetlerini tükettiğinde bu kısa gibi görünen fakat uzun süren mücadelede, şöyle diyecekti,

“Doğdum. Büyüdüm. Ve öldüm.”