“Çın Çın Çın”

  • Özgürlüğeee

 

Son kadehlerden sonra birer birer dağıldılar masadan. Son kalanı ezip geçmemek için büyük bir uğraştı bu. Onu kurtarmaya yetmedi ama yarım saat daha kaçmış oldu kendinden. Yürüyeceği sokakları düşünüp çarpmaması gereken direklerin koordinatlarını belirledi kafasında. Aynı kaldırımlarda, geçen sene bıraktığı izlerin üstünden geçecekti. Bu hissi seviyordu, bir nebze zamanda yolculuk gibiydi onun için. Aynı taşların üstünde gözleri kapalı yürürken hissediyordu geçen yılki bedeninin ağırlığını. O zaman etrafındaki insanlar tamamen farklıydı ama tek seferde dağılıyordu onlar. Belki de o düşüncesizlik için sildi hepsini. Bakmadan arkasına bir sabah çıkarmıştı hepsini hayatından. Zaten 25’inden sonra tanıdığı herkes tekrara giriyordu. Farklı siluetler, ayrı yansımalar ama aynı karakterler. Buna şahit olup kafasında şimşeklerin çaktığı ilk gün koşarak  “demek ki kimseyi kaybettiğim için üzülmemeliyim” diye hayretle söylenmişti aynanın karşısında.

 

Kaygı… Ruhunun soluğu olmuştu tekrardan, kanında katılaşmış zehrini istiflemişti. Ya bir sokak köşesinde biriyle göz göze gelirse? Zaman ileri sarılmaz, gergin ve uzun bakışmalardan öyle kolay kaçılmazdı ki. Nefesi tıkanıp göğüs kafesi daralana kadar koşsa da kirli niyetli bir çift göz takip eder evini bulurdu. Hayır hayır hayır… Ne zaman aklından bu fenalıkları geçirse başına gelirdi. Gözlerini kapatıp aklını bu düşüncelerden temizlemek isterken fısıltıyla “görmeyeceğim” dedi. Diliyle ön dişlerine fazla yüklenmiş olmalı ki fısıldarken masadaki küller uçuştu. Kendi kendine konuşmaktan utanırken biran önce kalkıp gitmek istedi. Ama kafasındaki düşünce yüklü balonlar patlamadan enerji bulamıyordu bacaklarında.

 

Son bir hırslı çabayla masayı itip usulca kalktı koltuktan. Önce uzun uzun deri koltukta bıraktığı izin düzelmesini bekledi. Başkalarını dinleyip kendi içine doğru olan yolculuğunu ve kendi kendini dinlerken kendi içine yaptığı yolculukları düşününce koltuğun eski halini alması epey uzun sürdü. Havanın aydınlık olması işine gelmiş olacak ki hızlı ve hevesli çıktı kapıdan. İlk direği başarıyla atlattı. Bunun sevincini yaşarken ikinciyi ıskaladı. Her köşe başını dönerken aklından görmek istemediği gözleri geçirdi. Dükkanların camlarına yönelip kendi gözlerine odaklanmak en mantıklı olandı. “Tıpta köşebaşı fobisinin bir adı var mıdır?” Bu soruyu yanından geçtiği üçüncü direğe yöneltmişti. Çarpmadan geçebilmenin verdiği egoist bir havayla.

 

Kapıya son birkaç adım kala gökyüzüne çevirdi yüzünü. Her şey aynı, hiçbir şey değişmemiş ve yarın yine deri koltuğun düzelmesini bekleyecek.

“Hiç kimseyi öyle masadan bir anda kalkıyorlar diye silmedim”

Kilidi zar zor açtığında hava kararmıştı artık. Şimdi dinlenmiş gibi yapıp yeni kıyafetlerini giyerek aynı kişileri hayatından silinceye kadar rol yapmaya gidecekti.

 

“Çın çın çın”

  • Aynalaraaa