Genç adam kumsalda yürürken bıkkınlıkla çantasını çıkardı. Kuma fırlattı. Sonra ayakkabılarını çıkardı. . Boynuna sabahleyin mutlulukla bağladığı kravat şu an bir boyunduruk gibi geliyordu. Kimse yoktu sahilde. Adımları yavaşlarken üzerindeki ıvır zıvırı kumsalda oraya buraya sinirle fırlatmıştı. Giderek yavaşladı ve yere çöktü. Dayanacak gücü yoktu. Yıllarca çalışmanın sonunda elinde kalan tek şey başarısız iş görüşmelerinin ardından tükenmişlik hissiydi. Zihninde düzene lanetler ediyor fakat ağzı mühürlü öylece denize bakıyordu. Sakinleşmişti. Şu mavi hep yapardı ona bunu. Kumların içinde tuz kokusunu çekerken içine düşünüyordu, deniz duyuyordu onu hissediyordu:

-Deniz içimiz belki de dalgalı ya da sakin. Derinlere inmeye cesaret edenlerin anlayabileceği yaralarımız var. İçimizde yaşattıklarımız var. İçimdeki denizi görebilen çıkmayacak mı benim.

Bu fikirler içinde rahatladı. Dinleyeni vardı sonuçta, daha ne olsun. Bir kez daha baktı Denize, kazıdı mavisini aklının en güzel yerine ki bugün ona çok ihtiyacı olacaktı. Ardından kalktı kumsala attıklarını toplayarak yavaşça uzaklaştı. Bıkkın ve yorgun bir tarafın aksi bir tarafı da umutlu hala hayaller kuruyor.

***

Bir-iki saat geçmişti. Mevsim sonbahar çok uğrayanı yoktu denizin. Bir usul dalgaların sesi vardı. Tam bu sırada 12-13 yaşlarında 3 kız kol kola geldiler. Oturdular kumlarda, taş attılar denize. Ve biri söze girdi:

-Sınavlar başlıyor, çalışıyor musunuz, ne yapacağız acaba?

*Kafa dağıtmaya geldik tam sırası gerçekten, gece kabuslarımda yeterince endişeleniyorum zaten.

Arkaya taş almaya gitmiş olan yaklaşıp söze girdi:

#Ya bu kadar takmayın halledilir bir şekilde, hem sınavdan önceki gece hallederiz.

-Zaten sınavlar için yaşıyoruz.

*Aynen tek amaç sınavı geçmek sonra karnede 90, elde 0.

#Kendi adınıza konuşun. Ben şuan en yeni projem üstünde çalışıyorum. ´´Sinek Kuşu ile Sohbetler´´ Bu sefer sahur programı format yarışmasına göndereceğim.

Diğer ikisi gülüştü.

#Gülme nedeninizi çok merak etmekteyim şuan.

– Canım katıl ama kaybedersen lütfen ağlama krizlerine falan girme.

*Senin sayende dert topu olduk.

#Şaka bir yana sabrın sonu selamettir. Bunların bir mükafatı olacak er ya da geç.

-Ben artık eminim ki sen ne yazıyorsan o oluyorsun. Şuan sahur programı sunan bir sinek kuşusun mesela.

*Hahahaha

#Tamam hadi haha. Geç oldu  gidelim.

-Hocam siz sakıza ne diyordunuz bozuyor mu bozmuyor mu?

#Hadi ver elini de kalk çık çık çık.

Kumlara bata çıka gülüşerek gittiler. Sahil yine boş kaldı. Martılar geldi arada. Denizin bilindik tuz kokusu ve sabaha göre hafiflemiş dalga sesleri vardı. Günbatımının o bilindik renkleri ve huzuru hakimdi. Denizin ortasında küçük bir balıkçı teknesi ve daha da uzakta bir kuru yük gemisi. Acaba dönen bakan, bir yudum nefes alıp el sallayan var mıdır? Herkesin acelesi var gibi. Nefesin bile anlamı vardır denizde ama zaman ayıran yok. Neyse nasıl olsa yarın güneş yeniden doğar, yine umutla ve merakla bekleriz. Tutunmamızın nedeni zaten anlaşılma umudu değil mi?

***

Vee yıldızlar çıktı sahneye.Denizin üstü yakamoz olmuş. Aydede masal kitabını açtı ve en güzelini seçti. Anlatmaya başlıyor. Hadi kulak verelim:

´´Bir varmış bir yokmuş. Gökteki yıldızlardan birinden bir parcacık kopup yeryüzüne düşmüş. Bu parçacık toprakla buluşmuş. Güneş görmüş, yağmur içmiş ve en sonunda güzeller güzeli bir yıldız çiçeği olmuş. Ama yıldızla birbirlerini çok özlüyorlarmış. Öyle uzaktalarmış ki buluşmak neredeyse imkansızmış. Yıldız çiçeği hep gökyüzünde onu görmek umuduyla beklermiş. Tam bir yıl beklemişler geri denk gelebilmeyi. Ve tam bir yıl olunca da yıldız kendini göğün güvenli kollarından atıvermiş. Kaymış ve yeryüzüne yıldız çiçeğinin bulunduğu çevreye saçılmış. Binlerce yıldız çiçeği tohumu olmuş yani. Sonra bir süre de yıldız çiçeği onların tomurcuk açmasını beklemiş. Ama bütün bunların sonunda bizim çiçeğin yanında bir yıldız çiçeği açıvermiş. Ve ´´Merhaba sanırım beni hatırlarsın ha´´ Yani kavuşmuşlar çocuklar. Ve o günden sonra yıldız çiçeği sabrı simgelemiş.

-Aydede eğer gerçekten seversek kavuşur muyuz yani. Sevgi nedir ki?

-Ah Deniz Kabuğu. Sevgi tarifi yoktur. Herkes için farklıdır. Kimisi için çikolatalı puding kokusu, kimisi için gündoğumudur sevgi.  Ama tek bir kesin şey varsa o da siz de dinleyin çocuklarım, sevgi onarır. Eee çocuklar artık gitmek zamanı. Gece gider gün gelir.

-Görüşürüz Aydede!…

Ve gündoğumu vuruyor denize.

Yine bir sabah, bakalım bugün bize neler getirecek.

***

Bugün yine acelesi var gibi insanların. Sabah bir aile, birkaç arkadaş uğradı sahile. Şuan öğleden sonra. Güneş çok parlak sayılmaz, bilindik öğleden sonra durgunluğu var. Şu ana dek size hep şahitlik ettiklerimden anlattım. Bir de şahitlik edenin hikayesini dinleyin. Deniz kabuğunun… Benim.

Ben daha kumsala düşmeden önce denizin derinliklerinde bir deniz kabuğuydum. Arkadaşlarım ve ben yaşayıp giderdik. Çok yerimizde duramayız biz, küçücük deniz kabuklarıyız hırçın denizde. Ve birgün bu yolcuklarımdan birinin sonu deniz yıldızına açıldı.. Onunla konuştuk bir süre. İçimde birbirimize karşı değişik bir enerji vardı. Sanki yıllar önce yolculuklarımın birinde rüzgarını solumuşum gibi. Ama dedim ya ben bir deniz yıldızıyım yerimde kalamam, sürekli yer değiştiririm. Ve beklenen oldu deniz bir gece beni kumsala attı. Daha da göremedim onu. O yüzdendir kulağınıza koyunca duyduğunuz deniz sesleri. Ben ezberledim sevgilimin şarkısını onunla olduğumuz her anı, notalarca.  Eğer kaderimse buluşur muyuz? Şu koskoca deryada her ikimiz de küçücük zerrelerken yeniden kesişir mi yollarımız. İmkansızdan başkası değil belki ama ben umudum ve sabrım yan yana beklerim. Varlığım sürdükçe beklerim sana geri gelmeyi…

***

İşte bu son satırları yazdı, defterini çantasına koydu. Usulca ayağa kalktı kız. Geçmişi aydedesinden masallar dinleyen dertsiz hayatı çözmeye çalışan bir çocuktu. Büyüdükçe hayatın düğümleri açıldıkça endişeleri artıyordu. Şimdi çözmeye çalışıyor, tek amacını. Gelecekte sonunun ne olacağını. İşte bu sıralar geçmişini geleceğini bugününü yazmaya çalışıyor işte. Neler yüklüyorlar omuzlarına, değer miydi bunca kargaşa sonunda olacağız  topraktan bir parça. Derin bir nefes çekti, dinledi denizi. Yere baktı, ayaklarının altındaki deniz kabuklarına baktı. Acaba yıldızına dönmeyi bekleyen var mıydı aralarında. Deniz daha ne hikayeler saklıyordu mavisinde. Son kez çekti içine tuz kokusunu. El sallayıp uzaklaştı çaktırmadan.

 

Nurdeniz Akgün