Sürekli olarak yatak odamdaki dolabın sağ kapağını açıyordum ve kırmızı bir geceliğe bakıyordum. Ona bakarken bir kıyafetin bedenim üzerindeki cinsel nüfuzunu düşünmüyordum veya onu, bütün varlığımı baştan sona bir gitar teli gibi titreten herhangi bir kadının çıplak bedeni üzerinde de hayal etmiyordum. Ben daha çok geceliğin kendisini düşünüyordum. Saten kumaşını, görünmez gibi duran ama görünen askılarını, önündeki ve arkasındaki elbiselere sürtünerek çıkardığı hışırtıyı, adeta bir kan nehri gibi akan dikişlerini ve göğüs bölgesindeki o yarı dikdörtgen dekolteyi, parmaklarımla canlandırmak istiyordum. Her bir detaya teker teker kalp masajı yapıp, suni teneffüs uygulayarak; kendi suni hayatıma canlı varlıklar katmak istiyordum.
Bu canlandırma isteği ise sadece o kırmızı geceliğin minik ayrıntılarına karşıydı. Adını bilmediğim çok garip bir mıknatıs, onlara dair düşünceleri çok alakasız anlarda beynime çekiyordu. Evde televizyonun karşısında otururken, yolda kaldırım taşlarının üzerinde yürürken, işte herhangi bir dosyadaki herhangi bir kelimeyi yanlış okurken ve tuvalette içimdeki pisliği dışarı çıkarmak için ıkınırken sürekli aklıma geliyorlardı. Fakat bütün bunlara karşın onlara bakarken gerçekten arzuladığım şeyin ne olduğunu anlayamıyordum.
Bazen istediğim şey o geceliğin kırmızısına suratımı bulamak, askılarını kendi omuzlarımda hissetmek ve bedenimi onun biçimiyle şekillendirmek oluyordu. Fakat bazen de isteğim onu bütün atomlarına kadar ayırmak, dekoltesinden başlayıp bütün bir kumaşı kat kat kesmek ve paramparça olana kadar duvardan duvara vurmak oluyordu. Bütün bu isteklerime rağmen geceliği hiçbir zaman elime alamıyordum. Evet; belki düşüncesi, hayali, rengi, görüntüsü ve biçimi beni bazı noktalarımla bütünleştiriyor gibiydi ama eğer elime alırsam tamamen kıpkırmızı bir gecelik olmaktan korkuyordum. Sürekli onu düşlerim, hayatımın çok temel anlarındaki ihtiyaçlarımı bile gerçekleştiremem, diye düşünüyordum.
Onu ilk kez siyah bir askılığın üzerinde görmüştüm. Dolabımın içeresindeydi ve birden fazla gömleğin, pantolonun, tişörtün ve şortun arkasında kalmıştı. Gözlerim başta aşağıya soluk renklerin patlamasının içerisindeyken, birdenbire onun kırmızısıyla karşılaşmıştı. Oraya nasıl geldiğini veya kim tarafından konulduğunu bile düşünmeden; ellerimle tamamını görebilmek için diğer elbiseleri biraz daha geriye çekip ona yer açmıştım.
Sanki uçurumdan aşağıya düşecek gibi tutunmuştu siyah askılığa. O kadar naif ve kırılgandı ki varlığını korumak veya kollamak istedim. Fakat yapabildiğim sadece göz kapaklarımı açıp, kapayarak ona bakmaktı. Ne kadar öyle kaldım bilmiyorum. Bir süre sonra irkildiğimi ve yerimi değiştirdiğimi hatırlıyorum.
İlk karşılaşmadan sonra geceliği tekrar görmek için bir arzu duymadım. Evet rengi, duruşu ve görüntüsü zihnime ufacık da olsa bir cimcik atmıştı. Ama sonuç olarak o sadece bir gecelikti. Yani ben her zaman ilk izlenimlerini günlerce aklında tutan biri olmamıştım. Zaman gerekirdi, mesafeler, incelemeler, dokunuşlar ve anılar gerekirdi, benim birini veya herhangi bir şeyi kendi zihnimde oturtturabilmem için. Yüzeyselliği sevmezdim çünkü. Bu yüzden geceliğin ben de yarattığı o etkiyi tekrar ve tekrar ve tekrar yaşamadan onu arzulamaya dair bir isteğimde olmamıştı. Sanki hiçbir şey olmamış gibi kendi sistematik hayatımı yaşamaya devam etmiştim. Hayatımın sistematik olmasını sağlayan şey ise içerisindeki insanlar değildi. Çünkü benim genel olarak hiç kimsem yoktu. Yeni tanıştığım her insan, ailem, akrabalarım ve beni seven herhangi biri, çoğunlukla içime metalden bir gülle gibi otururdu. Özellikle de “Akraba” denilen genlerimin mutasyonu, kendimi çok ağır hissetmemi sağlarlardı. Hep kuş gibi olmak adına her daim yapayalnızdım. Sadece bir çizelgem vardı. Her eylemimin bir başlangıç saatine, dakikasına ve saniyesine sahip olduğu:
“Uyan →06.31.51
Tuvalete boydan boya işe ve ayakta işe → 06.33.43
Kahvaltını yap → 07.34.32
Dişlerini fırçala → 07.43.52
Dişlerine aynadan bak ve eğer gerekiyorsa tıraş ol → 07.48.31
Beyaz veya mavi gömleğinin ilk düğmesi dışında bütün düğmelerini yenmiş tırnaklarınla ilikle → 07.48.41
Pantolonunu giy → 07.48.51
Pantolonunun fermuarını çekerken hala erkek olduğunu gözlerinle kontrol et → 07.50.12
Ayakkabılarını ayağına geçir ve arkalarına bas → 08.45.08
Merdivenlerden in → 08.45.25
Arabana bin ve arabayı sür → 08.46.11
İş yerine var → 09.00.04
Herkese merhaba de → 09.02.09
İş yerindeki bilgisayardan ateş ve su oyna → 09.10.04
Bir yemek şirketinin hazırladığı yemekleri ye → 12.15.00
Bazı telefonları meşgule at → 12.27.32
Bazı “nasılsın” mesajlarına görüldü at → 13.44.55
Arabana tekrardan bin ve eve dön → 18.00.02
İçeriye gir → 18.17.54
Ayakkabılarını çıkar → 18.18.18
Ceketini vestiyere as → 18.19.19
Tuvalete yine boydan boya işe → 18.20.33
Yatak odandaki dolabın sağ kapağını aç → 19.21.34
Eşofmanlarını üstüne geçir → 19.25.07
Yemek ye →19.28.08
Televizyonu aç ve televizyon izle → 21.44.09
Tuvalete tekrar ve tekrar git, boydan boya sıç → 21.49.50
Yatağa gir ve uyu → 22.51.08”
+
Pazar günleri dışında -pazar günleri hiçbir şey yapmazdım- bu çizelgeye saniyesine kadar uyardım. Hatta ismi de “Bir günü hayatımdan koparış çizelgesi”ydi. Akışımı, ilerleyişlerimi, nefes alışlarımı ve kalp çarpıntılarımı bile bu çizelgeye göre düzenlerdim. Geceliği ilk kez gördüğüm günün ertesi gününde de yine aynı çizelgeye uydum. Bütün harflerine bütün tik taklarına varana kadar her şeyiyle gerçekleştirdim. Fakat eve gelip dolabımı açtığımda o kırmızı gecelikle karşılaştım.
Bu sefer ben de yarattığı etki bir pansumandan çok bir acı çekiş gibiydi. Sanki fazlasıyla tiryaki birinin sürekli derimin üzerinde sigara söndürdüğünü hissediyor gibiydim. Ufak ufak minik minik ateşlerle tutuşturuluyordum. Geceliğe bakarken, ilkin gözlerim sonra kirpiklerim ve göz kapaklarım ardından yanaklarım ve en son olarak da bütün bedenim çok garip tutkuyla yanmaya başladı. Yandıkça yüreklendim, daha fazla bakmak, zihnimde onun için oluşturduğum bütün düşünceleri bozup bozup tamir etmek istedim.
Yaşadığım şey geceliği ilk kez gördüğüm gün ki yaşadığımın aksine fazlasıyla can yakıcı olmasına karşın daha hareketliydi. Çünkü gecelik, ilk karşılaşmamızda beni sanki ıssız ve sakin bir denizin üzerine bir sandal yardımıyla konumlandırmıştı. Onun sayesinde üzerinde bulunduğum sandala çarpan her dalga, benim okyanusun içerisindeki bir kum taneciği gibi hissetmemi sağlıyordu. Fakat ikinci karşılaşmamızda hissettiklerim çok daha farklıydı. Ne denizdi yaşadığım ne de kum. Göğsümden vurulmuş gibi ateşlerin içeresinde gibiydim. Her yanım yanıyordu ve acıyordu. Kavruldukça tadım netleşiyor, gökyüzündeki güneş gibi berraklaşıyordum. Çok fazla terlemiştim. Üzerimdeki gömleğim sırtıma yapışmıştı. Hala bakmaya devam ederken elektrikler gitti ve ben bu seferde gözüm görmediği için gecelikten ayrıldım.
O ilk yanış ve sönüş evresinden sonra gecelik olur olmaz durumlarda aklıma gelmeye başladı. Sürekli onu izlemeye yönelik bir ilgim oluştu. Başlangıçta işten döndükten sonra onu maksimum bir veya iki saat izlemem bir şekilde içimdeki haz duygusunu terbiye ediyordu. Fakat daha sonrasında tıpkı bir bağımlı gibi daha fazla istemeye başladım. Hayatımdaki bütün saatlerimi, sanki onun yaşamaya yönelik bir ihtiyacıymış gibi kullanmaya karar verdim. Bu yüzden de ilkin çizelgemdeki eylemlerin yerine hafif hafif geçmeye başladı ve sonra da tamamen onların yerlerini aldı. Birçok şeyden soyutlanmaya başlamıştım. Birçok şey değişiyor fakat ben sadece geceliği düşünüyordum. Ona bakarken her şeyin kendiliğinden hallolduğunu hissediyordum. Bütün gün onu izlemek, onun sayesinde denizde yüzmek veya onun yüzünden yanmak istiyordum.
Daha doğrusu geceliğin büyüsündeyken sanki bir şeyler hatırlıyordum. İçimde olan bir şeyleri, Pandora’nın kutusu gibi açıyordum. Zihnim, hissiyatımı hafızamla buluşturuyordu. Bakıyordum ve düşünüyordum ve arzuluyordum ve anımsıyordum. Çizelgem sayesinde bütün bunları çok net bir şekilde hissediyordum. Fakat algımla gecelik sayesinde buluşan görüntüler adeta bir hayalet gibiydi. Onları tamamlayamıyordum:
“Uyan, uyanırken bacaklarının baldırlarına doğru genişlediğini hayal et ve geceliği düşün → 06.31.51
Tuvalete boydan boya işe, tuvalete boydan boya işerken ayakta işememenin ne kadar da güzel bir görüntü oluşturabileceği arzula ve geceliği düşün → 06.33.43
Kahvaltını yapama çünkü kahvaltını yaparken kullandığın ellerinin çok büyük ve kıllı olduklarını hatırla. Sonra da geceliği düşün → 07.34.32
Dişlerini fırçalama, dudaklarının üzerindeki diken tüylerinin, rüzgarda uçuşan karahindiba tüyleri gibi farazi olabilme ihtimallerini hesap et fakat bu hesaptan vazgeçip, yatak odasına git ve dolabı açıp geceliğe bak → 07.43.52
Ütüleyemediğin beyaz veya mavi gömleğinin ilk düğmesi dışında bütün düğmelerini yenmiş tırnaklarınla ilikleyeme çünkü tırnaklarının çok daha uzun ve bakımlı olmalarını gerektiğini düşün. Onları incelemek iste ama sadece geceliğe bak → 07.48.41
Pantolonunu giyme, bacaklarındaki kıllarını bir kez aldırırsan gerçekten de teninin ne kadar da pürüzsüz olabileceğini hatırla ve geceliğe bak → 07.48.51
Pantolonunun fermuarını çekerken hala erkek olduğunu gözlerinle kontrol etme, kadın olmak isteyen bedenini arzula ve geceliği bak → 07.50.12
Ayakkabılarını ayağına geçirme, topuk seslerinin sana daha uygun olduğunu anımsa ve geceliğe bak → 08.45.08
Dış kapıyı açma, dış kapıyı açmayarak da kendi bedeninden hissettiğin gibi çıkabileceğini fark et ve geceliğe bak → 08.45.25
Arabaya binme, doğan gereği zaten araba kullanamayacağını söyleyen birden fazla insanın olabileceğini anımsa ve geceliğe bak → 09.02.09
İş yerine varma, çalışma arkadaşların konuşma çünkü zaten kendin olduğun için önüne koyulamayan iş fırsatlarını düşün ve geceliğe bak → 09.10.04
Hiçbir şey yiyeme, hiçbir mekanın kapısının sana sonuna kadar açılmadığını fark et, karnının gurultusunu duymuyormuş gibi yap ve geceliğe bak →12.15.00
Bazı telefon aramalarını meşgule atman gerektiği hatırla, bir telefonu bile hakketmediğini düşünen bir toplumla, her gece baş başa yemek yemenin matematiğini çöz ve geceliğe bak →13.44.55
Ve Geceliğe bak → 18.00.02
Ve Geceliğe bak → 18.17.54
Ve Geceliğe bak → 18.18.18
Ve Geceliğe bak → 18.19.19
Kendin temizleyemediğin kirli tuvalete yine boydan boya sıç ve geceliği düşün → 18.20.33
Yatak odasındaki dolabın sağ kapağını aç ve geceliğe bak → 19.21.34
Ve Geceliği fark et → 19.25.07
Ve Geceliğe bak → 19.28.08
Ve Geceliğe bak → 21.44.09
Ve Geceliğe bak → 21.49.50
Elektrik faturalarını ödemediğinden evin içinin kapkaranlık olduğunu fark et, dolabın kapağını kapat, gözlerini kapat, bir uğultu duy, bir kahkahayı beyninin damarlarında bir karınca gibi konumlandır, bir kahkahanın senden çıkabilecek kadar feminen olmasını arzula, bir imzayı gözlerinle taklit et, bir imzanın senin cinsiyetine uymayabileceği de anlamaya çalış, birinin elini sana ait olmayan ama seni hissettiren bir elle tut, çok ince bir şeyi kavra, yürürken bedenindeki ufak bir şeylerin sallandığını hayal et, pürüzsüz ve farazi bir bacağa dokun, omuzlarında birinin nefesi gibi uzun saçlarını hisset, istediğin bir bedene sarıl, birinin en büyük yıldızı yüzünden gözlerini kıs, hiç tanımadığın birinin garip bakışlarını bir ceket gibi giy, bir bıçağı sırf paslı diye zihninde maskülen olarak konumlandır, birinin bilinciyle uyan, birinin temizlediği tuvalete otur, birinin ütülediği beyaz veya mavi gömleğin düğmelerini ilikle, birinin pantolonlarını makineye attığını gör, tek birisi dışındaki bütün birileri için erkekliğini kontrol et, birinin telefonlarını meşgule at, birinin mesajlarına görüldü bile atma, birinin hazırladığı yemekleri ye, birinin temizlediği tuvalete yine otur ve o kişi kim diye aynadan bak, o kişinin işten kovuluşunu gör, o kişinin bir şeyler yüzünden çok vakit kaybettiğini bu yüzdende işe sürekli geç kaldığını gör, o kişinin zaten uzun zamandır istifa etmeye yönelik aklındaki düşüncelere nasıl baktığını hatırla ve zaten baktığını hatırla ve ayakta durarak sürekli baktığını hatırla ve karnın guruldarken ayakta durarak sürekli baktığını hatırla ve gözlerin dünya gibi kararırken, karnın guruldarken ayakta durarak sürekli kırmızı geceliğine baktığını hatırla ve gözlerin dünya gibi kararırken, karnın guruldarken ayakta durarak sürekli o geceliği kendine neden aldığını hatırla ve yatağa girip uyu → 22.51.08”
=
Bir gün yine bu dönüşmüş çizelgemi gerçekleştirdikten sonra uykum geldi ve kendimi yatağıma atmak yerine salona gidip kanepede uyudum. Gözlerimi açtığımda ise çok değişik bir şey oldu. Evimi kan basmıştı. Sanki birisi damarlarındaki bütün kanı, evimin zeminine su gibi boşaltmıştı veya sanki bir yerin musluğunu açık bırakmıştım da su yerine kan akmıştı. Kan, ayak bileklerime kadar geliyordu. Ben de pijamalarımın paçalarını katladım.
Adeta bir kan havuzu içerisinde gibiydim. Bir katliamın evimin duvarları arasında gerçekleştiğini ve eğer diğer odalarında da gezersem parçalanmış kollar, bacaklar ve bedenler bulabileceğimi düşünüyordum. Biraz daha orada oturduktan sonra aklıma kırmızı gecelik geldi. Ayağa kalktım. Varlığı beni yine kendine çekiyordu. Yatak odasına gitmek istedim. Karşılaşacağım şey bir ceset olsa bile yine de gitmem gerektiğini düşündüm. Adım adım ilerleyerek yatak odasına vardım.
Gözlerimi yatağın karşısındaki dolaba çevirdim. Sol elimi sağ kapağını kulpuna götürecekken; kanın, sağ kapağın altında yoğunlaştığını fark ettim. Demek ki akıntı dolaptan geliyor, diye düşündüm ve kapağı açtım. Birikmiş kan damlaları, savaş görmüş zeytin dalları gibi varlıklarını bedenime neşrettiler. Pijamalarım, yüzüm, ellerim, kollarım, arkamdaki zaten yok olmaya hazır yatağım ve neredeyse her yerim kan olmuştu. Görüntüm, adeta susuz kalmış bir vampir gibiydi.
Kafamı biraz daha yukarı kaldırınca kanın gecelikten aktığını fark ettim. Sanki geleceğini kaybetmiş bir bebek gibi eteklerinden damla damla kan akıyordu veya bir doktor, neşterle kanserli hastasının bir yerini kesiyordu veya bir kadın, elindeki jiletle tüylerini almak isterken; kendine karşı çok hoyrat davranmıştı. Fakat ne olursa olsun o kadar doğal ve o kadar insansı bir görüntüydü ki gördüğüm, kendimi robot gibi hissetmiştim. Hatta kulaklarım biraz daha küçük sesleri duymaya karşı aşina olsaydı eğer, kalp atışlarımın veya soluk alışlarımın yerine kireçlenmiş bir makinenin sesini de duyabilirdim.
Karşımda gördüğüm gecelik siyah askılığına tutunarak kanarken, akıttığı bütün alyuvarlar diğer kıyafetlerime de bulaşmıştı. O an tamamen bir uzaylı gibi akan damlaları izledim ve gecelikte bir neşter izi, gelecek kaygısı veya jilet kesiği aradım. Fakat bulamadım. Tam tersine dünya, atmosfer, güneş sistemi, kuyruklu yıldızlar ve melekler kadar bütündü. İstemsiz bir şekilde ağzımı açtım ve bedenimi, bütün damlaları içmek için geceliğin eteklerine dayadım. Yutkuna yutkuna ıkına ıkına hayatım en güzel içeceğini içtim. Kendimi fazlasıyla iyi ve mutlu hissetmeye başlamıştım. Vücuduma yüzlerce morfin enjekte etmiş gibiydim. Bu mutluluğun bedenimde ufak ufak gezdiğini hissederken karnım şişmeye başladı. Göbeğimde bir şeyler hissettim. Minik, avcumun içinden bile daha küçük bir varlık, karnımın içerisinden; belirli ritimlerle vuruyordu. Hamileydim. Geceliğin kanı beni hamile bırakmıştı. Dünyanın en doğal ürünü tarafından hamile bırakılmıştım. Büyüsü bu seferde bedenimi istismar etmişti.
Fakat doğum çoktan başlamıştı. İlkin pijamamda bir ıslaklık hissetim. Altıma işemiş gibiydim. Aynı anda pijamalarım ortadan ikiye yırtıldı ve bacaklarımın arasından yerdeki kan birikintisine bir şeyin düştüğünü gördüm. Üstelik bu şey bedenimde kayarcasına çıkmıştı. Hiç ıkınmama veya kendimi zorlamama gerek kalmamıştı. Biraz sonra karnımdaki şişlik inerken yere eğildim. Göbeğim bir balon gibi şişmiş ve sonra da havası inmişti. Ellerim hala yerdeki kan göletinin içerisindeyken minik bir bebekle karşılaşmayı bekliyordum ve elime aldığım ise tamamen metal bir gülleden başka bir şey değildi. Ona bakarken içimdeki gereksizliği artık attığımı düşümdüm ve kafamı kaldırınca da karşımda bembeyaz bir gecelik gördüm.