Bir haber duyuldu. Haberde iki yaşındaki çocuğuyla birlikte alışverişe çıkan bir annenin, çocuğu dakikalık bir dalgınlıkla alışveriş merkezinde kaybettiği söyleniyordu. O sırada haber ajansına stajyer gazeteci olarak yeni gelmiştim. Birkaç gün geçmesine rağmen duyuru sonucu çocuğu gördüklerini iddia edenlerin sayısı azdı ve araştırma sonucu bu ihbarlar asılsız çıkmıştı. Gündemde kalan bu olayı araştırmaya karar verdim. Polisin araştırmalarını yakından takip ettim.
Polis AVM’deki bütün güvenlik kameralarını incelemeye başladı. Birilerinin bu çocuğu kaçırdığından emindik. Bu incelemeler sonucu bir detay yakalandı. Biri yedi yaşında diğeri beş yaşındaki iki çocuk onlardan daha küçük bir çocuğun elini tutarak AVM’den ayrıldıkları bir görüntü. Bu iki çocuğun kaybolan çocuğu kaçırdıkları düşünülüyordu. Oyun alanları, parklar, kreşler arandı fakat hiçbir iz bulunamadı. Bu iki çocuk diğer küçük çocuğu belki de oyun zannedip bir yerlere saklamışlardı. Sonuçta çocuk aklıydı belli olmazdı, iyi bir şey yaptıklarını düşünüyorlardı mutlaka. Bu olayın her dakikasını haber yapmakla görevlendirildiğim için sürekli yeni gelişme bekliyordum. Aradan bir hafta ya geçti ya geçmedi yeni bir haber daha. AVM’ye yakın olan ve kullanılmayan tren yolunda iki üç yaşlarında bir çocuğa ait ceset bulundu. Hem de işkence edilmiş halde. Psikolojim alt üst olmuştu. Bu caniliği nasıl haber yapardım, hangi ruh hastası iki yaşında bir çocuğa kıyardı, onu AVM ‘den çıkaran diğer çocuklara ne olmuştu? Onları da öyle bulmaktan herkes korkuyordu. Sonra bir haber daha geldi. Diğer iki çocuk sapasağlam bulunmuştu. Herkes bu habere çok sevindi. Onları kaybettiğini sanan aileleri diğer çocuğun başına gelen olaydan dolayı bir hayli korku doluydu. Hepimiz rahat bir nefes aldık. Fakat bir çocuk katili o canavar hala aramızdaydı. Tüylerimizi diken diken eden bu ölüm şekli hepimizi korkutmuştu. Bunu yapan her kimse mutlaka cehennemlikti. Kalbi kömür gibi olmuş merhametsiz bir canavardı. Bir insan günahsız bir yavrucağızı neden öldürürdü?
Çocukları kimin kaçırdığını bulmak için araştırma başladı. Bu terkedilmiş ıssız tren yolunu gösteren bütün görüntüler incelendi. Ancak garip bir şey vardı. Tren yolunun girişini gösteren tüm kameralar oraya sadece bu üç çocuğun gittiğini gösteriyordu. Görüntülere göre kimse yoktu. Çocuklara onları kimin kaçırdığı soruldu. Fakat çocuklar bizi kaçıran kimse yoktu biz oyun oynuyorduk sadece dediler. Bu işin garipliği kafamı karıştırıyordu. İncelemeler sonucu bu üç çocuk dışında ayak izine rastlanmadı. Bir ihtimal geliyordu ki akıllara kimse düşünmek dahi istemiyordu. Kazayla olamayacak derecede olan bu kötü ölüme sebep olanlar bu yedi ve beş yaşlarındaki çocuklar olabilir miydi? Korkulan oldu, uzun araştırmalar sonucu cinayeti bu iki çocuğun işlediği kanıtlandı. Bu yaşta ve herhangi bir psikolojik sorun göstermeyen bu iki çocuğun diğer çocukları ne amaçla öldürdükleri üzerine etik ve felsefik sorular sorulmaya başlandı. Tüm medya çalkalanıyordu.
Bu olay iyilik ve kötülük üstüne konuşulmuş onca sözden sadece birini doğruluyordu. O da insanoğlunun doğasında aslolanın kötülük olduğu fikriydi. Ömrümüz boyunca bize öğütlenen erdemli ve iyi olmak hakkındaki tüm sözlerin neden edildiğini şimdi anlıyorum. Kant’ın teodise eleştirisine en büyük örnek olan bu olayın etkisiyle kötülüğün aslında tabiatımızdan kaynaklandığı gerçeğiyle yüzleştim. Lanetli bir mutasyon gibiydik. Belki de bu mutasyon Adem ile Havva’nın çocuklarının kardeş evliliği yapmasından dolayı olmuştur. Hepimizde genetik olarak yayılmış bir hastalık vardır. Bu sebepledir ki hastalıklı insanlığa tarih boyunca iyi olmak öğütlendi. İyi ve erdemli olmak cennet kazanma sebebi olarak övüldü. Kimse saf iyi olarak doğmuyordu. Yeni doğmuş insanın bile günahkar ilan edilmesinin sebebi buydu.
Dünyaya yeni gözlerini açmış olan insanoğlunun vaftizi dünyada geçirdiği süre boyunca milyon kez duyacağı iyi olma öğretisinin ilk dersiydi.
-Zeynep Özge Çalmaz