sen sarıyı ateşe verince
tohumları yanar yaman karahindibanın
yine de yalnız boğulmaktan korkar.
en içimin iplerinden saçlarımın uçlarına kadar
her zerrede kırılır ve koparım
ve çekingen ve ürkek,
gözlerinden tepetaklak düşüverir yanılgım
artık ipince zırhtan bir kalkan tam aramızda,
gövdeleri gölgelerinden ayıran
birlik arayan, bulduğundan ikilik yaratan.
onunla kimsede yaprak uçurmaz
beni evimden eden zelzelede kasırga
enfes meyvelerim çürür ve bir bir dökülür
çiçeğini veremeden etlenen biriciklerim
kokuları uykunu kaçırmasın diye sırf
hepsini toprağıma tırnaklarımla gömerim
zifiri mateme tutmadan avuçlarımı
hiç yıkamadan, hep canhıraş
bildiğim onca duadan da
tek kelime edemem tanrılarımıza
haliyle dargınız,
epeydir duyulmaz dileklerim
merhum meyvelere ve yanık turunculara
denizlerin tadı gözyaşıyla hep aynı mıydı,
öyleyse neden hala bi’ sana kanar kalbi meftunların?