o salisede bıraktı yelkovan, akrebi takibi 

çığlıklarım duyuldu sessizliğin kuyusunda.

yankılanırken duvarlara çarpa çarpa, ben yine benle kalmış seni beklerim

hayat uzun olsa, yine uçsa kuşlar nolurdu

atomlar bi nefes aldı o salisede, ne oldu ne bitti

sonluluk sonsuzluğu kucaklardı bilirsin 

ondan ki ying yang der, dert etmezsin  

fakat ışınlanabilseydim her şey bambaşka olabilirdi zannımca

sen nasıl kibulunmaz manalarda bulunmaz hünerler bulursun, 

ben de… işte ben de seni sana getirmeye gelmek istemiştim sadece.

beklediğin, bir o kadar da beklemekten gününün ters döndüğü o an

sahi, neydi o an? geçmeyen mi yetmeyen miydi zaman?

izafiyet izafiyet olalı böyle görelilik görmedi

zihnimin bir köşesine yuva yapmış şu kahrolası tuzağına düşüren,  

düşürdükçe süründüren 

bataklığında boğan düşünce partikülleri…

yok saydım 

sonum olmaya yakındı, 

var olsa 

beni bitirebilirdi

düalizmin eşiğindeki medcezirlerim 

zincir olmuş dolanmıştı boynuma

ne vardı ne de yoktu… 

ne vardı? ne yoktu?

bataklığa girdim artık, yakaladı bir kez ayağımı, 

kimse çekemez beni yukarı derken 

yağan yağmurun altında sırılsıklam ıslanırken belirdi gökkuşağım 

gökyüzüm olduğunu bilirdim,göğün onun yüzü olduğunu bilmeden.

sahi neydi o, kimdi, kimin nesiydi??

tüm gürültüleri susturan, zihni berraklaştıran,

denizinde kaybolduğum, 

robotlaşmış insan seslerinin arasında gülümseyen bir yüz 

gösterdi bana kendini

silikleşmiş çizgilerdeki tek gördüğüm opak şey.

sendin yapraklarında döndürürken süründüren, 

tek dalının zerresiyle bütünleştiğim yaşam çiçeğim.

sendin takvim yapraklarında kaybolurken 

bunaltılardan bunaltı seçtiren de 

onları dindiren de….

bataklıktan çektiği gibi kendi bataklığınada çekiyordu. 

aynı şey, aynı his 

yine yeniden bunu yapıyordu, yapmaktan asla gocunmuyordu

korkutuyor, titretiyor, saçmalatıyordu. 

hem aydınlatan hem karartan bir kalp vardı. 

ona mı düştüm/ ondan mı düştüm ? 

kafese düşmüş gibiydim kurtarıcım yoktu bu kez.

sayısız ikilemler arasında boğuşurken

efkarlı kapılar ardında kendimi arıyordum.

kim eşlik edecekti ben beni beklerken? 

kim söküp atacaktı bu geçmez bu dinmez karabasanı?

bekliyorum.

bilmiyorsun, görmüyorsun, anlamak istemiyorsun. 

kime haykırmam gerek çığlıklarımı? ağız dolusu kime bağırmam gerek? 

kime bırakmam gerek kendimi düşünmeden, düşündürtmeden.

kurtarılmam gereken insanlar, çekilmem gereken konular, bitmeyen sorular var cevapları muamma olan. 

yangınları söndürecek, rüzgârı dindirecek neredeydi? 

duymuyor muydu?

mazideki gülüşü başkasına mi değecekti bensiz?

değmesindi.

 

Senem Uras