Bence haketmiyorum hiçbir şeyi, yanımda yanan mumu, oturduğum sandalyeyi veya elimdeki bilgisayarı. Her zaman en iyisi olabilmenin imkanlı olduğunu bilmeyi haketmiyorum. Çünkü beynimi uyuşturup ateşin gözlerimi yakmasını beklemekten başka bir şey yapmıyorum. Acılı ve aç, sokakta sürünüp ölmeyi beklemeliyim sefalet içinde. Keşfetmenin hazzını bilmeyi haketmiyorum. Okumaktan keyif almayı haketmiyorum sadece bakmalıyım. Bakmalıyım boş boş çünkü iğrenç beynim onu istiyor. Beyni uyuştur, algıyı azalt ve etrafına bak. Yazmayı da haketmiyorum hiçbir şeyi anlatamadığımdan. Şimdi anlat bana küçük adam. Arabayla evine dönerken izlediğin cam ve kafanda oluşturduuğun manzaralar eşliğinde uyuklayışını. Gerçekte olmayan mekanları görüşün ve onlara hayat verişini. O zamandan belliymiş gerçek hayatı sevmediğin. Zaman o saflığını ve habersiz mutluluğunu geri getirmeyecek. O zamanlar hayatta her şeyi yapabileceğine inanırdın. Merak etme hala o inanç seninle ama eksik bir şey var. Ne olduğunu sen bilmiyorsun ama ben artık biliyorum. Bir boşluk var o zaman mutluluğunla kapattığın şimdi ise acılar içinde başbaşa kaldığın. Seni kaybetmeye sürükleyen boşluk her zaman var olmaya devam edecek biliyorsun değil mi? Bazen kitaplarla bazen kadınlarla doldurmaya çalıştığın o boşluk. Hepsi gittiğinde saf aklın ve o şey başbaşa kaldığında, kabullenmek zorunda kalacaksın bazı şeyleri. Ateşin yüzünde bıraktığı hafif kızarıklığı farkedince kendine geleceksin, pencereden attığın boş bakışların bitince. Gece yatağında yalnız kalınca yine ziyaret edecek seni. Asıl garip olan da ne biliyor musun?  Sadece onun ziyareti için bu kadar yalnızlığa düşkünsün. Katiline aşıksın çünkü, sana acı veren başarısızlığının ve keyifsizliğinin nedeni seni bu hayatta tutan yegane şey aslında. Yalnızım, rüzgar sessi geliyor herkes uyumuş ve herkes uyuduğumu sanıyor ama ben yine kaçışımla başbaşayım. Arabanın içinde mutlu ve aldıklarını heyecanla karıştırmak isteyen o çocuğun içindeki boşluk her geçen gün sahil kumlarının içinde saklanan yengeç gibi bekliyor. Saat gecenin kaçı bilmiyorum ama sadece neden intihar etmediğimi anlıyorum şu saatlerde. Hayatta kaybetmekten her zaman nefret ettim ve ben o boşluğa kaybedemem. İnanç istemiyorum, anlam istemiyorum, uyuşmak istemiyorum, unutmak istemiyorum. Ben bunu en saf halimle yenmek istiyorum. Felsefe, sanat ve bilimle ilgilenerek anlam yaratmaya çalıştım. Tutunmaya, keşfetmeye çalıştım ama bu oyun böyle değil, başka şekilde oynanıyor. Ve eğer bu park benim parkımsa ve bu oyunun kurallarını ben koymadıysam, diğer çocukların kaydıraktan nasıl kaydığı umurumda değil. Ben kaydıraktan çıkıp merdivenden kayacağım. En zor haliyle yeneceğim, iğrençliğimin sebebi olan o şeyi. Her gece yüz yüze geleceğim ve artık kaçmayacağım. Dertleri çekmeceye atıp görmezden gelmeyeceğim. Biliyor musun Mayt seni bile çok özledim, keşke her hikaye gibi senin hikayen de bitmeseydi ve aklımda sonsuzda dek yaşasaydın. Keşke sadece yine kafamdaki karakterlerden biri olmasaydın. Küçüklüğümde yalnız hissetmememin tek sebebi olan şeysin belki de. Acıya nasıl teslim olunacağını çok net gördüm her zaman etrafımda, harcanmış potansiyeller, biten hayatlar, mutsuz evlilikler, istenmeyen çocuklar. Ben ise her zaman etrafta gördüğümün tersini yapmayı severim. İlaçlar, anlık zevkler ve hayal rüyaları içinde kaybolmadan altedeceğim. Şimdiki gibi yatakta kıvranışıma sebep olan tembelliğimi kendim yeneceğim. Kendimden nefret ettiren kıvranışlar içinde bir geceyi daha sabaha bağlıyacağım. Onlar üzülmese de ben üzüleceğim. Kalabalığın içinde durup bekleyenim ben, etraftaki herkes bir yere yetişirken yetişecek bir şeyi olmayanım. Ama üzülme sen hala mutlusun ve bir süre daha mutlu olmaya devam edeceksin, yalnız başına hazırladığın meyve tabağıyla. Kabullenmen uzun sürecek ama bi noktada bitecek. Her şey gibi senin de enerjin bitecek. Alışacaksın sonra boşluk içinde dolaşmaya. Sonra parkın oluşacak o parkta oynayacaksın. Herkesin bi parkı olacak. Herkes kendi parkında kendi başına oyuncakları ve hikayeleriyle oynayacaklar. Kimse gerçekten kimseyi anlamayacak ana karakterleri oldukları romanın yan karakterlerini oluşturacakalar. Tabii ki olduğu gibi değil, bu da beklenemez zaten daha kişi kendini olduğu gibi göremezken. Beyin dediğimiz organ sürekli kurmacalarına devam edecek. Edebiyatın gerçeği yansıtmadığı kurmacalardan oluştuğunu söyleyip eleştirenleri bu yüzden anlamıyorum. Sanki gerçek hayat dediğiniz şey herkesin küçük aklıyla ve algısıyla yarattığı bir dünya değilmişcesine. En gerçek his dediğimiz temas bile sadece elektromanyetik etkileşimlerden ibaret bırakın gözümüze çarpan saçma ışık paketlerini. Bilmiyorum bu kadar anlamsız şeyi hayatta anlamlı hale getirebilmişken nasıl oluyor da hala küçük hayatlarımızdaki küçük ana karakterleri anlamlı bir yola sürükleyemiyoruz. Bu sözlerin hepsi aslında beynimin içindeki koca savaşın durulması için varlar. Sadece kendimin inanabileceği yalan sorgularımın biraz daha süslü gözükebilmesi için.  Ayrıca biricikliğimizin simgesi olan parkımızın sadece bizim olmadığı, o parkı belediyenin yapmış olmasından bellidir belki de.

 

Çağan Sapancılar