Eğer yaşasaydık biraz adil bir Dünya’da

Uzaklaşırdım tüm insanlardan

Dirilirken köklü bir ağaç olarak

Bir bebek fidanken salınırdım toprağa

Öyle güçlü olurdu ki ellerim

Toprak bıkardı sarılmalarımdan

 

Yıllar boyu dururdum orada

Toprağa izim bulaşırdı

Beni konuşurdu insanlar

Ben değiştirirken yapraklarımı

İnanamayarak kudretime

 

İnsan hayatımda yaşayamadığım her sene için yaşardım

Yürürken ölümsüzlüğe

Ve öyle yaşlı olurdu ki

Yaşlanmış dallarım,eski toprağım

Beni kutsal kılarlardı gölgemde umarlarken

 

Tüm dünyayı görürdü gözlerim

Bebek bir fidandan ölümsüz bir ağaca kadar

Atalarını kavuşturduğum çocuklar

Öpüşürdü dallarımın altında

Ben gözyaşlarımla gizlerken onları

Yaz vakti gelirlerdi kucağıma

Cömert olurdum her birine

İnsan hayatımda bulamadığım cenneti sunarken

Dallarım gibi yeşermiş aşkları dinlerdim

Yaşlılığımı genç dertlerle taçlandırırken baharda

 

Ve soğuk sert kışlarım olurdu

Soyunurdum çıplaklığıma ve olduğuma

Çıplaklığımı çirkinliğe bulayan insan yaşamımdan kaçarken

Güzelliğin benim tipim olmadığı kışlarım olurdu

Bıkmış gibi kendimden dökerken kahve yapraklarımı

Çıplaklığım gözükünce korkarlardı benden

Oysa yazın dilenirken aşk

Bir iskeletin sivri parmakları gibi gözükürdü dallarım

Korkunç tanrının insanı gözetlemek için gönderdiği ruh olduğuma inanırlardı

Efsaneler yazarlardı üzerime korkarken kendi yazdıklarından

 

Aptal insan gibi uzuvlarım olmazdı gidemezdim bir yere

Fakat dünya gelirdi bana

O kadar uzun yaşardım ki insanlarla

Dünyanın merkezi kılarlardı beni

Hepsi ziyaretimde beklemeyezken efsanemi dinlemeyi

Aşıklar giderirdi yalnızlığımı

Ve öpüşmeleri örterken gözyaşlarımı

Gülerdim kışımdan korkup baharıma sığınanlara

Bu yüzden ihtiyaç duymazdım insan olmaya

Yaşadıklarının fazlasını yaşardım

Yaşamayadıklarımla kavuşurken sayamayacağım baharlara

 

Fakat bunların hepsi ancak olurdu

Burası adil bir dünya olsaydı

Oysa bu adaletsizliğin arasında bir insan olarak doğdum

Ki henüz bir martı bile değilim

 

Elif Karabaş