Oyunbozan gibi hissediyorum. İşaret parmağı kopmuş bir elin başparmağı gibi, dik durup “her şey yolunda” işaretinden fazlasını yapamıyorum. Benim beyazım nerede? Dudaklarım öpülmeden çürüyecek gibi hissediyorum. Bir tenin sıcaklığı ile sarmalanmayı beklerken boynum; urgandan fazlasını alamayacak sanırım. Karamsar demeyin bana, gerçekçiyim. Tek başıma “bir”den bile az ederim. İkiz kılıçların kan ağlayanı, yalnız içilen beş çayıyım, sağanakta kuru kalan bir avuç toprağım. Ortadan ikiye bölünmüş bir makas gibi artık yeniden yaratmak için değil; yok etmek için yok ediyorum.

Çabalayamıyorum, yoruldum. Çabaladıkça yapamıyor; çırpındıkça batıyorum. Sahte duygularla ayartılıyorum, bile bile. Kırıntılar uğruna kuruntularımı incittim.

Sanırım hayat kendisinden; hak ettiğinden fazla şey isteyen insanları pek sevmiyor. Bu yüzdendir ki bu aciz ruh en ufak sevgi kırıntısına muhtaç, minnettar. Ve bu yüzdendir ki; bu bedenin bir bedenle bütün olmadığı her an, soluduğu nefes ciğerlerine yara.