Çoktan doğmuştur her tenha sokağın piçi
Dizleri kanadıkca büyüyen
Ve korku salar gözleriyle
Sizin ona verdiğiniz yırtık gözleriyle
Sokağı arşınlarken
Üç beş yaşlarındaki bir kız çocuğu çıplak ayaklarıyla koşarak gittiği bir köşede işerken, ötede, trafonun arkasında, zayıf ve genellikle esmer oğlanlar kavga etmek için toplanmıştı. Kiminin yaralı ve küçük parmaklarında muştalar, kimin ellerinde ince bileklerinin kaldırmakta zorlandığı çivili veya paslı sopalar vardı. Mevzu gayet açıktı; burayı, burada olmayı, buralı olmayı, buranın tükettiği ve tüketeceği bir lokma olmayı, burada büyümeyi, buraya mahkum olmayı, buranın olmayı, buranın erkeği, abisi, babası, korkusu, öfkesi, hırsı ve hıncı olmayı ve burada ölmeyi kaldıramıyorlardı.
Özellikle sisle tesadüf yarınlarında
Yarınları ki zaten süsle bezenmiş keski
Ve çoktan dağılmış ceplerinde
Sizin ona kattığınız ceplerinde
Ölümüne oynatırlar bu aynalı sirki
Trafonun arkası uzun bir yokuşun sonundaki ve bir diğer uzun yokuşun başındaki daracık bir çukurdan oluşuyordu. Çevresindeki çoğu binanın görüş açısında yer aldığı için ufak bir arena izlenimi doğuruyordu. Zaten bu savaş alanı bu yüzden seçilmişti. Kimse arasında bu sebep üzerinde konuşmamış olsa da çelimsiz gladyatörlerimiz sahnede olmayı tercih etmişti. Çünkü neyden kaçtıklarının herkes tarafından görülmesini istiyorlardı. Bu yüzden sopa ve muştalarla kuşandılar ve bu yüzden üzerinde dövüşebilecekleri bir konuda anlaşıp birbirlerine küfürler savurmaya başladılar.
Uzatır, hatta var eder bütün boşlukları
İçlerine çekilip kaybolacak kadar
Ve her birinde kabuslar yaratır elleriyle
Sizin onlardan aldığınız sertleşmiş elleriyle
Çünkü belki bir gün biri bir ışık saçar
İçlerinden en ibnesi ilk yumruğu attı ve bu herkesin bildiği bir savaştı. Çevredeki apartmanlardaki pencerelerden birinde biri biraz sıkkın bir yüz ifadesiyle izlemeye başladı. İçlerinden en akıllısı ilk yumruğu yedi ve bunu kimse tahmin edemezdi. Ama balkonlardan birinde bir izleyici daha gururlar belirdi, hamleyi bir tek o anladı. İçlerinden en korkağı birkaç hamle daha bekledi ve kimse farkına varmadı. Yalnızca yeni bir izleyici bir perdeyi aralayıp izlerken gizlice iç geçirdi. Böyle böyle her hamlede bir izleyici daha belirdi. Böyle böyle her hamlede biri daha kendine geldi, bir daha kendini izledi. Ve sonunda içlerinde en cesuru büyük bir gürültüyle sahneye çıktı, sahneyi kapladı. Asıl curcuna böyle başladı ve bütün gösterinin sona yaklaştığını herkes anladı. İçlerinden biri pişmanlıkla bir balkondan içeri daldı.
Asla öğrenemeyecek olsa da
Zorlu bir cenderedir hayatı
Ve alevler kavurur her nefesinde
Sizin ona bıraktığınız nefesinde
İşte bu kadar bütün yaşayıp yaşatacağı
Ardından devriye gezen bir polis otosunun siren sesi duyuldu. Kavga o anda bitti, oğlanlar şaşılacak derecede organize bir biçimde arenayı boşalttı. Ama onlar kaçışınca izleyicilerde ani bir uğultu doğdu. Herkes çılgına dönmüş vaziyette ve var gücüyle “Biz buyuz, buna mecburuz” diye bağırarak sayıklamaya başladı. Bu ses o kadar güçlendi ki ulaştığı herkesi ve her şeyi; polis otosunu, kaçışan oğlanlardan birinin yokuştan aşağı fırlattığı paslı sopayı, perdesini sonuna kadar çekmeye çalışan izleyicinin perdesini ve hatta küçük çocuğunun dizlerinden akan sidiği bile dondurup bıraktım
O bu, buna mecbur
Git gide hisseder ensesinde
Ve kurtulmaya çalışır her defasında
Kurtulmaya çalışırsınız her defasında
Onda bulmaktan yorulduğunuz isimlerinizle