Gündem oldukça yoğun. Gençlik sokakta, halk sokakta. Direnişler dört bir yanda devam ediyor. Edebiyat camiamız ise nadiren yaşadığı hareketlilik ve polemik ortamına gebe bir döneme adım atmak üzere.

Mürekkep Yayıncılık isimli internet sitesinde, 5 Nisan Cumartesi günü “Taşınabilir Rezalet” başlıklı bir yazı yayımlandı.[1] Yazısının bir edebi eleştiri olduğunu iddia eden yazar, bu iddiasını metinle pekiştiremiyor. İddiaları da bu yüzden sosyal medyada yapmış olduğu paylaşımlarla sınırlı kalıyor.[2] Yarıya kadar edebi eleştiri sayılabilecek bazı değerlendirmeler bulunsa da, yazının geri kalan kısmı tamamen demagoji ve dedikodudan ibaret.

Baştan belirtelim, bu yazının amacı, yazının içeriğindeki dedikodularda bir taraf olmak veya birini savunmak değil. Bizim durduğumuz cephe farklı. “Taşınabilir Rezalet”in yazarı, bugüne kadar birçok kez Mevzular Derin Fanzin ve Polemik Yayınları’nı sosyal medya üzerinden hedef gösterdi. Yetmedi, dostumuz olan mekanlara ulaşarak bizi karalamaya çalıştı. Çabaları sonuç vermeyince farklı konularda da yine adımızı geçirerek bizi karalamaya çalışıyor. Ama bu yazının amacı bu karalamalara cevap vermek de değil. Çünkü biz edebiyat alanındaki içeriksiz polemiklere inanmıyoruz. Üzerine konuşmayı tercih ettiğimiz konular da dedikodular ya da çeşitli safsatalar, karalamalar değil. Daha fazla uzatmayıp ilgili metni incelemeye başlayalım.

“Taşınabilir Rezalet”, tanımlamalar ve çeşitli yazarlardan yapılan alıntılarla başlıyor. Sosyal bilimlerle ilgilenen herkesin aşina olduğu bazı kavramlar, çeşitli yurtdışı orijinli makalelere referanslarla açıklanmış. Bu sayede yazının daha fazla ciddiye alınmasını sağlamak amaçlanmış olsa gerek. Yapılan referanslar ve alıntılarla sağlam bir şekilde meydana getirildiğine inanılan bir çerçeve ile Yasemin Çargıt hedef alınmış. Fakat bu çerçevede bazı eksiklikler ve hatta çarpıtmalar var.

Öncelikle postmodernizme yönelik tepkiye değinmek yerinde olur. Yazarın teorik kısımdaki en temel argümanı, postmodernizmin sanatı değersizleştirdiği. Bunu da yazarın deyimiyle “estetik olanın ideolojik olanda ölümü” sağlıyor. Yerinde bir tanımlama gibi gözüküyor olması sizi aldatmasın. Bu argüman temelinden problemli.

Marksizm konusunda hiçbir fikri olmayan ya da tam olarak algılayamayan birçok insanın yaşadığı sorunu ne yazık ki “Taşınabilir Rezalet”in yazarı da yaşıyor. Herhangi bir şeyi kendinden menkul sanmanın yanılgısına büyük bir eminlikle düşüyor. Yazarın postmodernizme içkin olarak belirttiği özellikler doğru olsa da kapitalizmin bunları nasıl kullandığına değinilmiyor. Sanki postmodernizm diye bir şey kendi devamlılığını kendi sağlıyor, ya da tekil tekil kişiler bu akımın bayraktarlığını üstleniyorlar. Anladığımız kadarıyla yazar postmodernizmin de İkinci Yeni gibi bir akım olduğu görüşünde. Tüketim kültürünü yükselten kapitalist ideolojinin bu akımı bir silah olarak nasıl kullandığını bilmiyor. Ya da farklı bir seçenek var. Bu bir bilmeme hali değil. Sermayeye saldırmak ya da sınıflı bir toplumda ya da dünyada yaşadığımızı söylemek büyük lokma. ABD’den ithal “woke” gibi kavramlarla sanal bir düşman yaratıp onun karşısında bir kale örgütlemeye çalışmak daha kolay. Toplumu sadece belirli kimliklere indirgeyince, hak savunucularını ya da mücadele eden insanları da belirli kimliklerin savunucusu rolüne indirgiyor yazar. İçinde olduğu toplumun ya da ülkenin farkında olmama ihtimali yok. Kasıtlı olarak sermaye düzenine laf söylemiyor. Zaten genel olarak düzenin devamlılığıyla da bir derdi olmadığına yazının ilerleyen kısımlarında bir daha değineceğiz.

İlk kısımda postmodernizme dair olan cümlelerin önemli bir kısmında yazarın kendi düşünceleri yok. Yazar bir aktarıcı ya da daha doğru tabirle yansıtıcı olmayı seçmiş. Sanat alanında postmodernizmin gelişimini tarihsel örneklerle sıralarken bu çağın bir kapitalist çağ olduğunu belirtmemek de bu yansıtıcılığın bir tarafı. Neyi kapatıp neyi gösterdiği, aynı zamanda yazının sonraki kısımlarında olumsuz eleştirilerle anılacak “ideolojik” niteliği yazının ve yazarın da taşıyor olduğunu daha şimdiden karşımıza çıkarıyor.

Yazıyı bir edebi eleştiri olmaktan uzaklaştıran nüveleri daha yoğun gözlemleyebildiğimiz ikinci kısma geçelim. Burada bir senaryo yazılmış. Yazının konu ettiği kitabın sahibinin belirli bir ideolojik ekibe dahil olduğu, bu ekibin kanonlaştığı ve “Taşınabilir Rezalet”in sahibinin de bu kanon tarafından dışlandığı, bu kısmın genel olarak özeti sayılabilir.

Türkiye’deki edebiyat ortamında belirli kanonların bulunduğu tespiti doğru olmakla birlikte bu grupların işleyişi konusunda yine bir çarpıtma mevcut. Bilmeyen okurlar için açıklayalım. Ülkemizdeki edebiyat cemaatlerine katılmak zor değil. Herhangi bir ideolojiye mensup olmanıza da gerek yok. Belirli gündemlerde susup, belirli gündemlerde yuvarlak laflar söyleyebilirsiniz bu gruplardayken. Ama buralara katılmanızın yolu “woke” olmaktan geçmiyor. Ya da aynı ideolojik düşüncede olduğunuz gruplar sizi otomatik olarak korumuyor. Bu söylemlerin yanlış olduğunu yazarın kendisi de biliyor aslında. Belirli insanlarla iyi geçinip, kariyer basamaklarını hızla tırmanarak, birçok önemli süreli yayında yer alması ve en sonunda bu tarikatlaşmanın sembollerinden biri haline gelen yayınevinden kitabının çıkması… Buralara nitelikle değil, birilerine yaranarak ya da yanlış olan şeylere susarak geliniyor. Edebiyatımızın belirli masalardan yönetilmeye çalışıldığını biliyoruz. Bu masaları da oturanları da aklımızda tutuyoruz. Ama dün o masalarda yer alanlarla iyi geçinip, oradan bazı nedenlerle dışlananların, o masaların veya grupların dinamiğini ideoloji olarak göstermeye çalışmaları asıl çarpıtmadır.

Edebiyatla uğraşan kişilerin bir araya gelmesi ve gruplar oluşturması elbette suç değil. Edebiyat tarihindeki akımlar zaten böyle oluşmadı mı? İnsanların ortaklaşan düşünceleri onları birlikte üretmeye ve yan yana durmaya iter. Bu doğaldır. Doğal olmayan ise bugün ülkemizde yaşadıklarımızdır. Özellikle son on yılda edebiyattaki bir araya gelişlerin temelinde birbirini çok sevme olgusu yatıyor. Bu sevmeler ve yapay ilişkiler ağı, ya kendi içinden kaynaklanan bir sermaye gücüyle destekleniyor, ya da bu ağın içinden biri sermayenin imkanlarını kullanabilecek bir konuma geliyor. İkinci seçeneği “Taşınabilir Rezalet”in yazarının da çok iyi bildiğini, edebiyat dünyasıyla az çok ilgilenen herkes tahmin edecektir.

Ayrıca bir nokta daha var. Ara ara birileri çıkıp, “edebiyatımızda belirli kanonlar var” diyor ve bunlara karşı mücadele çağrısı yapıyor. Bunların en önemlilerinden biri de zamanında “Tarikat Değil Barikat” sloganıyla var etmişti kendini. Camianın sorunlarından muzdarip olan birçok sanat emekçisini bu slogan heyecanlandırmış olsa da beklendiği gibi bir mücadele gerçekleşmedi. İlgili çalışmanın temel motivasyonunda bir ideolojinin güncel edebiyatta daha çok yer kazanması vardı. Ulusalcı ideolojiye sahip bir yazar, kendi ideolojisinin sanat alanındaki en önemli temsilcisiyle yer yer paslaşarak edebiyat alanında bir alan bulmaya çalıştı. Dönüp bakıldığında bunu başaramadığını söylemek yerinde olacaktır. Bugün konu ettiğimiz yazının sahibi de benzer bir motivasyonla, farklı bir ideolojik tondan, yine mücadele çağrısı yapıyor. Üçüncü kısma geçmeden son bir noktayı belirtmek, yazarın ideolojik tonunu daha iyi kavramamıza yarayacak. “1980 Darbesinden bu yana ilk kez Türkiye’de bir siyasi parti başkanı tutuklanması” konusunda aldığı konum ve yok saydığı kişi, yazarı yine bir yansıtıcı konumuna itiyor. Postmodernizm meselesinde olduğu gibi yazar yine burada da provokatif üslubuyla tarihin gerçekliğini değiştirmeye çalışıyor. Bunu da herhangi bir bilgi eksikliğinden dolayı değil, ideolojik konumunun gerektirdiklerinden dolayı yapıyor.

Yazının kalan kısımları herhangi bir edebi polemik iddiasını baştan reddederek kendisini dedikoduculuk ve hakaretler üzerinden kurduğu için bu yazıda o kısımları işlemeyeceğiz. Ama çok göz önünde olan bir şeye de değinmek yerinde olur. Bir bilgiyi aktarmanın yollarından biri olarak yazar yalnızca provokasyon ve gerçeği çarpıtmayla yetinmiyor, aynı zamanda manipülasyona da başvuruyor. Özellikle üçüncü kısımda “woke kültürün birini iptal etmesi” konusu farklı farklı cümlelerle yer almış. Belirtilen kanonun niteliklerinden birinin bu olduğuna okurların inandırılması için büyük bir çaba harcanmış. Önceki bölümlerde bu alandaki gerçeğin ne olduğundan bahsetmiştik. “Taşınabilir Rezalet” bize bu anlamda bir deneysellik de sunuyor. Yazarın kendi kendini ikna etmeye çalıştığını görüyoruz. Zihninde sabit olan bir düşünceyi hem kendine sunuyor, hem de okurlarını bu iç sorgulama sürecinden mahrum bırakmıyor.

Benzer bir ikna ediş çabası, yazımızın başında “Taşınabilir Rezalet”in pekiştiremediğini söylediğimiz edebi eleştiri kısmında. Edilen hakaretler, dedikodudan öteye gitmeyen söylemler, bir edebi eleştirinin konusu olmaktan çok uzakta. İnsanlar nezdinde meşru olmayı çok önemseyen ve “dışlandığı” kitleye alternatif bir kitle yaratmanın çabası içinde olan yazar, tarafsız duran yahut kendisine yönelik hiçbir önyargı beslemeyen okurları bu şekilde yanına çekmeye çalışıyor. Hedef aldığı kişilerden gelen olumsuz yorumları da “edebi eleştiriye tahammülsüzlük” olarak yorumluyor. Bu kurnazlığın hiçbir okurun algısında bir değişiklik yaratmayacağı düşüncesindeyim.  Bazı kavramları bozarak onlara yeni isimler türetmek ise metni ciddiyetten ve eleştiri niteliğinden uzaklaştıran diğer etmenler. Ayrıca sık sık kalın veya büyük harflerle yazılmış kelimeler görmenin de edebi eleştiri bağlamından ziyade yazıyı propagandif bir niteliğe soktuğu söylenebilir.

Başta belirttiğimiz yeni bir polemiğe gebe edebiyatımız için de üzgün olma halimizi belirtmek isterim. Edebiyatımız için üzgünüz. Öylesine bir eleştiri yoksunluğu var ki bu tip metinler kendini bir eleştiri olma iddiasıyla ortaya koyuyor. Bizim eleştiriden anladığımız bu değil. “Taşınabilir Rezalet”te şiir eleştirisi yapılıyormuş gibi gözüken kısımlarda da şiir eleştirisi yapılmıyor. Belirli kavram ya da dizeleri bağlamından kopararak, dosyanın genel atmosferiyle uyumsuz alanlarda onları var ederek edebi eleştiri yapılamaz.

Nasıl yapılacağı konusunda da belki “Veraset Vergisi” adlı kitapta yer alan bazı eserler bize iyi bir deneyim alanı olabilir. İlgili eser okunduğunda görülecektir ki postmodernite konusundaki ah vahlanmalar belli ki geçmişe yergi. “Taşınabilir Bulut” kitabında olduğu iddia edilen “anlamsız sözcüklerin yan yana getirilmesi” konusunda “Veraset Vergisi” sınavı geçemiyor. Şiirin belirli kelimelerinin olduğu varsayılarak ya da “usta/hoca” olarak ilan edilerek otoriteleştirilen kişilerin seveceği tarzlarda şiir yazmak, “Taşınabilir Rezalet”in yazarının tercih ettiği yollardan ikisi. Edebiyat serüveni devam ettikçe de yollarını çeşitlendirecek gibi gözüküyor.

[1] https://www.murekkepyayincilik.com/p/tasinabilir-rezalet

[2] https://x.com/dirliksizz/status/1908557216103162178