yalnızlıkla damgalanmış bir sürü ovanın yüzeyinde eserken

kuzulardı seni yatıştıran ve uysallaştıran

kanatlı bir at üstünde melekler uçuştu azizim

kaygılarımı ve karamsarlığımı bir yük belleyen

süslenmiş kutudaki bütün yalanları

kandırılan kanatlı insanları ve dağları

kirlenmişlerle üfledim

okumun ucunda bir dünya

ve cehennemde yıkanmış küskün bir dağ

dengesini ip cambazlarının serkeşliğinde unuttu

 

gözler ve onun yalancısı sesler kalbini açmazken insanlara

ve bedenini

kadınların çıplak resimlerinde gizleyen ressamlar

erkeklerin egemen olduğu bir dünyada

ne Venüs ne Mars

ne de kaygılarımı bir dost belleyen Dionysos

beni bu savaşa ikna edemez

 

ne ben susarım tanrıların alaycılığına

ne de sen yenilirsin tanrıçaların alayına

yer yedi gök yükselse de çıkarım tanrı dağlarına

ne ovalarda atlar kişnerken karşıma çıkan şeytanları yenebilirim

ne de dağlarda sorularla beni zehirleyen düşmanları

gücüm yok artık

tanrıların yanı başında Zeus’u yendim ya

iki başlı bir kılıçla yetinir şiirler yazarım