Evreni yarattığından bahsedilen yüce allah!
Niye kokardı onun elleri hep yağmur sonrası gibi?
Senden başka soracak kimsem kalmadı.
Terör olaylarından sonra ortaya döktükleri yapmacık hisleriyle yaklaşıyor insanlar bana.
Şehit olmuşum da, arkamdan ağlıyorlar.
Söylüyorum onlara,
Ne darbeler oldu içimde,
Kalbimi meydanlara çağırdım,
Kırık çıktı diye.
Ben acınacak bir şey yapmadım.
Aşk dediğin söylenmiş şarkılar kadar, Söylenmemiş olanlardadır değil mi?
Hem ben içimde kalanları sarıp sarmaladım,
Sen kokan ipek mendillerde sakladım.
Sonra bir gemi kalktı limandan.
Eski türk filmlerinde gözü yaşlı kadınlar Mendil sallar ya gidenlerin ardından,
Ben de içimde kalan ne varsa,
Öyle denize yolladım.
“Denizler cinayet işlemezler” belki.
Ama kimseyi de istemezler, benim gibi.
Ağladığımda yaslanacak bir omuz İstemiyorum yanımda.
Gecelerim mutlu geçsin isterdim,
Belki hiç ağlamamak geride kalanlara.
Fakat keşkeler yetmiyor akıp giden zamana.
Sağanak varken ağlamış da, gözyaşları yağmura karışmış gibi bakardı bana.
Eh yüce allah,
Sevmemek ne mümkündü,
nasıl olurdu anılarda?
ben onu sevmesem,
temmuz alır başını gider,
akşamüstleri simsiyah olurdu.
yahu ben onu sevmesem,
hatrı kalırdı gözlerinin.
demir atacak bir denizim olmazdı o zamanlarda.
el salladım yıllar sonra belki,
fakat o gemi bir gün gelecekti.
ya,
yüce allah,
benim söyleyecek sözüm kalmadı.
aynı şeyleri anlatıp duruyorum aynalara.
işin kötü yanı,
onlar da beni dinlemiyor.
ben kendime acımıyorum,
aynalar bana bakıp ağlıyor.
ben ağlıyorum,
Onlar yalnızca susuyorlar.
kendini beğenmiş aynalarım var benim.
üstelik içten içe bana benziyorlar.
şimdi yüce allah,
ben olmasam sonuçta,
aynalar boş kalırlar.
neyse,
ben gidip hüzünlü şarkılar dinleyip ağlarım belki deniz kıyısında.
kahve falan alırım.
sonra bir sigara yakarım,
herkesleşen bir hayatın son demlerini,
tek başıma yaşarım.
zaten yüce allah ben,
farklı da olamam.
çay içerken dayanamam, ayaklarımı sehpaya uzatırım.