X
Dalgalar ve gemi
Kırmızılar ve gri
Çukur çukur sahilin şeridinde,
Eline sıkıştırılmış bir dizi mermiden ibaret,
Sevdiğin kim varsa nefesleri.
Tüfek vermediler, şaştı çocuk.
“Bir göçmüşten alırsın” dediler;
Şaştı çocuk.
Postalının tabanında tutulamayan sözler.
Küfürler, ağıtlara balçık.
Cıva yağıyor sanki, zehirli bulutlar…
Ölüme demir atarken
Değişmeyen savaşın yeni kurbanı;
Evini düşünürdü elbet.
Doğmamış kanını,
Tanıdık vagonun penceresinden
Sarkıp da öptüğü son dudakları…
Bitkindi vagon.
Mahallenin piçleri bile
Spreylerle uğurlar boyamıştı kanatlarına.
“Herkes kendince…” diye düşündü.
Mendil sallayan sevdaları gördükçe
Yağ dökerdi camları.
Ceht;
Rüyasında bile
Ya kot tulum,
Ya kasket dokuz köşe.
Çiftçinin büyük oğlu.
Eli buğday kesiği…
Şehri yalnız hasatta görürdü.
Bir kızı sevdi fakirin hanesinde.
Esmerin saçı
Avucuna aktı.
Ufak bir nota
Kalbinden bir parça karaladı,
Safça.
Kader;
Pek esmer,
Manavın ikinci kızı.
Pamuklara ret ,
Başına buyruk.
Hasat zamanı oldu mu
Parmakları saçında;
Koşu yoluna gülümserdi.
Ceht’e tuttururdu her sene.
Tutup da koparmaya kıyamadığı
Ceht’in eli vardı bir tek.
Ekmeğin kırıntısına şükür,
Suyun damlasına minnet,
Neşelerini ve heveslerini örttüler üstlerine.
Meyveleri tohumlandı.
Dalından dahi düşemeden
Vatanı aldı Ceht’i.
Tükürürken küfürlerini,
Bir diğerinin yüzüne iki puşt;
Meyveler ağaçsız kaldı.
“Kan süngeri kâğıt savaşları” uğruna,
Çeliğin açlığına…
Ne tuhaf,
İnsanlar hep yanlış yeşili sevdi.
Tuhaf bakarlar
O aynı insanlar
Kurşun askerler ile kız çocuğuna.
Yarım büyümüştür kız.
Babasının sakalları
Batmamıştır yanaklarına.
Babasının kokusu
Dolmamıştır şakaklarına.
Eksiktir,
Ama mutludur.
Umutludur,
Ama eksiktir.
Sabahı nemli mendillerle çekmişti annesi,
Kurşun askerleri aldığı ilk gece.
O meyve ağacı;
Bir yarısı hep kayıp,
Dalları hep ayrık,
Kovuğu yaş dolu.
İki kadın bir hayatı paylaştı.
Dişleri sıkı, içleri buruk…
Kara orkestra ahenk yoksunu çalarken,
Mermi konservesine bakakaldı Ceht.
Ürktü dokununca omzuna Hemşeri…
Bayırın üstü seldi, altı sahil.
Sel, sahile pelesenk.
Pek yavaş tırmandılar.
Cepheye bodoslama dalan azdı.
Ağırkanlılık ise,
Bir salgın.
“Hemşeri” dediler,
Öyle kaldı.
Lâlın teki…
Askerlerin hurafeden başka eğlencesi olmaz;
“Cezadır, kesilmiş sesi”
“Saldırıdır, tutulmuş dili”
İşaret dili bilirdi ama
Elleri bile suskundu.
Kimdir nedir bilinmez ama
Ayakkabı karası yüzünün ardı,
Tertemiz düşünceler taşırdı.
Anlayış ile örülmüş bir bağ,
Gerçekliğin bile bölemeyeceği…
Molozlardan inşa
Külden olma, griden doğma
Görkemli bir çeşme ve
İçinde çürüyen balıkları…
Atılacak her adım bir mayına gebe.
Belki bir yıl önce;
Kim bilir kaç çocuk koşuyordu,
Aşkları yeşeriyordu kimisinin.
Tebeşirlerle bir cennet çizmişlerdi.
Cennetin mezar taşı yoktu.
Kaçarken unutulmuş
Tahta oyuncaklar,
Yalan sıkan tabancalar,
Anıt niyetine hatıratlar.
Tozlar sis olmuş.
Metrelerce öteden
Sarı bir ışık yanıp sönüyor.
Her yanıp sönüşü,
Bir ağacı daha kurutuyor.
Yere düşüşünü duyduğun her bir kovan,
Başka bir hayali kanatıyor.
Toprak rengârenk.
Bir sürü hayal ölmüş üstünde.
Herkesinki kırmızı değildir ya,
Farklı kanamış insanlar.
Kimi kalın gövdeli bulutlara inat,
Göğün yüzüne özlem,
Mavi kanamış ölürken.
Kimi geride bıraktıklarının acısıyla
Kirli bir gri.
Kimi öyle genç ölmüş ki;
Ne bir hayali olmuş,
Ne bir hayatı.
İşte onlar kırmızı kanamış.
Zaten bir gri hâkimdi, bir kızıl.
Ölümdü bu, rengârenk kanamak pek nadirdir.
Metal sinekler vızıldarken
Ceht Kader(‘)ini düşünüyordu.
Doğumunu kaçırdığı kızını…
Kaderin mektupları geçiyordu eline ama
Şafakları üzülmemek için saymazdı.
Tarihi Hemşeri’ye sorardı.
Onca eğitim, binlerce kilometre yol
Ve geride bırakılan
Rengi artık haki bir ağaç,
Taze bir meyve…
Ne uğruna?
Hemşeri, akan bir kalem ile
Ceht’in eline yazardı tarihi.
Ceht elini koklayarak uyurdu.
Eli mürekkep bağlardı…
Hemşeri bağırıyordu Ceht’e
“Eğil!”
Mermiler tırtıl kurabiyeler,
Bombalar doğum günü balonları…
Bu mahşer.
Biricik kızının var oluş günüydü.
Cahildi Ceht.
Hiç kızı olmamıştı sonuçta!
Anıların hayallerini bile kuramıyordu.
Hayallerinin gücü yetmiyordu.
O ve adını bile bilemediği kızı,
Neler yapabilirdi?
Neler kaçıracaktı?
Nelerden eksik kalmıştı?
Eksik oluyordu.
Eksik ölüyordu.
Ceht kendine olan yolu geç buldu.
Çok geç.
Hemşeri üstünde yüzükoyun…
Vücudunun sırılsıklam ısındığını fark etti.
Ve bir şey daha.
Daha önce hiç bu kadar yakından görmediği
Hemşerisinin hep kirli olan
Esmer yüzünü.
Esmer…
Kader!?
Yalnız bırakamazdı.
O vagonun penceresinden verilmiş öpücük
Son olmamalıydı.
Gerekirse yanında ölürdü Kader.
Saçını kesti, yüzünü boyadı.
Askere yazıldı.
Yalvar yakar
Biraz da şans ile
Tutturdu Ceht’ini.
Şimdi hayali olan kadın;
Onun hayallerini korumak için kanıyordu,
Bembeyaz.
Gerçekler tüküren bir makine
Neredeyse ikiye bölmüştü Kader’i…
Az yakınında bir göçmüş vardı,
Ve tüfeği…
Bilincinin kırıntısı bile savrulmuştu.
Kabzasından tutup çekti.
Kader’in beyazlarına bulandı horozu.
Şarjörü taktı, mermiyi sürdü.
Babasının öğrettiği gibi
Namlunun ucundaki çakal değildi ama
Yarım ağız bir dua savurdu.
Sadece bir kez çekti tetiği,
Yetti.
Bin kişinin takvimine
Bir elin parmakları kadar da olsa
Yelkovan kattı.
Hayat;
İki çelik dudağın arasından çıkan
Bir tükürüğe esirdi.
Hayat,
En azından o molozların arasında;
Makinenin başına biri geçene kadardı.
Ki çok geçmedi,
Biri geçti.
Ceht de bölündü.
Salyalar karnını delip geçti.
Karmaşık duygular kanadı Ceht.
Sevgilisinin yanına, pamuklara dökülen beton
Ağır bir ağrı gibi…
Hayalleri, ölümleri, doğumları birbirine karıştı.
Kanları ise ikinci kez…
Gözlerini son kez kaparken,
Kurmayı bile beceremediği hayalleri
Beyazların üstüne kanadı,
Simsiyah.
Aynı anlarda Kader;
Ölümden canını çekeliyordu.
Beyazlar kanarken,
Mektupları yazışını hatırladı.
Ceht’in başucuna bırakıp
Ranzasına dönüşünü.
Avuçlarına tarihi yazışını.
Kalemi öperek uyuyakalışlarını.
Hatırladı.
Bir aylık mirasını
Ablasına bıraktığı günü hatırladı.
Belen;
Doğuştan lâl.
Manavın ilk kızı.
Elleriyle konuşmayı
Devletin eli öğretmiş…
Kadere el veren Belen;
Ve dünyası bellediği Kader.
Meyveye ağaç gerek.
Tek meyvesi
Tek dikili ağacının köklerine,
Belen’e emanet…
Kalıt;
İki kuru ağacın tek meyvesi.
Anasından atasından
Bihaber.
Çölün yağmura umudu.
Ellerine dünyalar sığdıran
Annesinin ikinci öğrencisi.
Eksik ve yarım
Bir hayaller bütünü.
İki ölüm noksanı âşık
Tekrar kavuştu.
Ceht kaderine razı,
Kader ise ceht ediyor.
Ve
Tükürürken küfürlerini,
Bir diğerinin yüzüne iki puşt;
“Kan süngeri kâğıt savaşları” uğruna,
Çeliğin açlığına…
Kalıt gibi meyveler
Ağaçsız kaldı.
Yeşiliniz batsın!