Parlak beyaz bir duvar ile beraber
dünyevi düşüncelerim bir bir yıkılırken
özgürlüğün tadı damaklarımda
rüyalarımın etkisi hala damarlarımda
gözlerim açıldığı anda, bitiyor rüya
aklım, sinsi oyunlar kuruyor gerçekliğe
yaşamak bu oyunu hızla kaybederken
bütün dinleri öldürdüm kafamda
ve her tanrı ile yüzleştim zihnimin kıyısında.
Polis bariyerleri çekiyorum fikirlerime, ahmakça
O hariç kimse yıkmayı beceremiyor tuğlaları, bencillik
dudakları boynumda pamuktan bir aşk filizlendirirken, usulca
öfkeli bir kadın grubu gibi aşıyor bariyerlerimi, sessizlik
konuşulması gerekmeyen konular açılıyor masada, tuğlaların arasında
yeni bir dünyaya açtım gözlerimi, yaşam ve ölümden sonraki aşama.
Üçüncü yeni bir dünyanın yükü ağır gelmez mi omuzlarıma
taşıyamazsam devrilirim belki yatağının sol tarafında
çekik gözlü kadının şakaklarıma yaptığı dövme sızlar belki
fakat o da utangaç ve alaylı gülüşüne aşık olmamayı becermeli.
Zihnimdeki üçüncü dünya,
bir deniz kadar berrak
bir nehir kadar kıvrak
bir kuyu kadar derin düşlerden ibaret.
Elime geçen her fırsatta bir sepet
bir de iki elma aldım yanıma
biri Adem’e biri bana
sonra sevişiriz o yılanın koynunda
dünyanın sonunu getirirken kıyamet
her öpücüğün bedeli, bir dinin ölümü olur belki
tanrılarla yüzleşiriz her sigaramızda.
İnsanın ilk günahı elma yemek olsa da
ben işlediğim bütün günahlardan,
gururdan, kibirden ve kirli arzularımdan
beni kuyunun dibine çeken her sarmaşıktan
yargılayan bakışlardan ve sahte duygulardan
bir mandalina yiyerek arındım
bir mandalina kokusunda aşık oldum
ve öldürdüm
dinleri, soyluları ve kralları
fakat aynı zamanda ilk günahımı
çalıntı bir mandalina ile işledim.
Yaşamak sadece sinsi bir oyundur
zaman algım erirken bir saat misali
belleğin azmi oyunu bir saniyeliğine durdurur
hatırlayamam milatları ve günleri
bir saniyeliğine durur hayat
bir saniyeliğine rüya devam eder belki
semada bir martı ve iki kanat
süzülmek üzere, büyülenirken üç kişi
hayran kalırken uçmanın sanrısına
uçmanın bir eylem olduğunu sanırdım, dedi
halbuki uçmak, durmaktan ibaret
boşlukta süzülmek yalnızca
azim, denge ve asalet
martılığın üç temel yasası
bir kuşun yıkılan yuvası, uçmanın bir sanrı
olduğunun en sağlam kanıtı.
Sanrılarımız ve doğru sandıklarımız
oyunun devam ettiği her saniye
varoluşuma bir sancı daha ekliyor
bir sanrı daha işleniyor zihnime
işgal girişimine başladı şüphe
şüpheler, ele geçirirken bedenimi
isyancı köylerden bir gazeteci
haksız işgale direnip ilk kurşunu yerse
kurtulurum, günbatımında bir cumartesi
şüphe terk edebilir, hatta bir ayrılık sözleşmesi
hatta kırmızı bir mum, terk edilmiş bedenim ile
şüphelerimin son akşam yemeği
bir dünya, havarilerimin ihanet nedir bilmediği..
Kırmızı mum sayesinde aydınlık masa
sadece gölgelerin karanlığında
şüpheler tekrar konuşmaya başlarsa
bir solucan, işgalin elebaşı
hayta ruhumu kemirir, pervasızlığı üzerinde
bir solucan, yeraltında gangster
Şüphe’nin Yaratıcısı olarak da bilinir
bir solucan, kudreti kırmızılığından
durgun hayatımdan birkaç saniye daha çalabilir
gizlice gölgemi takip eden hırsız
ancak saniyeler beynimle beraber erise
karışsa dalgalı ve hırçın bir denize
hatırlamam belki bu üçüncü dünyayı
unuturum duvarları kemiren solucanı.
Eğer zihnimin odalarında işlenen cinayetlere
geçerli bahaneler bulamazsam
bir koğuşun demir parmaklığında
bir loş ışığın altında
bir aşk ile aklımda
bir sandalye ayaklarımda
eski bir ip dolanmış boynuma
gözlerimi açtığım anda, devrilir sandalye
sakince devrildiğim gibi yatağına
koğuşun duvarları üzerime yıkılır
ve rüya sandığım oyun, kayıplara karışır
çünkü kaybetmek üzereyken aklımı
önemseyemem bu oyunu kazanmayı.
Soğuk terler yayılırken bedenime
evrendeki her kilidin anahtarı ellerimde
hepsini acımasız bir sır gibi saklamalıyım
inanmamalıyım ağlamanın acınası bencilliğine.
İnsanlar ve insan grupları virgül ile ayrılır
her gelen bir virgül koyuyor aralarına
bunun kutsal seçimi pek tabii bize bırakılır
biz karar veririz kimin bizi ayrıştıracağına
üstelik bizden beklenir evrenin sırrını çözmek
isim vermek her kayan kuyruklu yıldıza
fiyat biçmek bir kilo mandalinaya
veyahut kaç eder, Güney Afrikalı bir köle
üstelik, çözülse de acı ve sancı bitmeyecek
ölesiye bir mecburiyet acımasız olmaya
boynumdaki, öylesine sonsuz bir ilmek.
Rüyalar böylece dönüştü kabusa
milattan önce yaşamış bir kralın da
derdi ve tasası benimle böylesine benziyorsa
çağlar çoktan kaybetmiş tanrının oyununu
evet, pisliğin içinde doğmak onların suçu
benim hatam ise dert edinmek bu yokluğu
krala düzenlediğim suikast, hata bende
yok saysaydım ve inansaydım bir peygambere
yüküm belki daha hafif olurdu
uçsuz ve de bucaksız bu evrende
silikleşirdi virgüllerin kuyruğu.