gözlerimi seviyorum. sıradan bir gecede aklıma bir sürü fikir gelip gidiyor. rüya görmeyi
o kadar çok seviyorum ki. hayal etmeyi ve yatağımda vakit geçirmeyi seviyorum.
kendimi anlatmak zorunda olmayı sevmiyorum, kısıtlanmayı ve sınırlarımın başkaları
tarafından çizilmesini. her zaman kafamın içinde olduğumu bilmek garip, çünkü dışarıda
da insanlar var. tabii onlar bana ulaşamıyor ve ben onlara, yıllar önce yapılmış kanlı
bir anlaşma bu. biz de birbirimizin temsili heykelciklerini hediye ediyoruz birbirimize.
aslında ne kadar da benziyoruz.
okuldayken arkadaşım bana “işte sen kelimelerle bu kadarsın” dedi. ben de ona haklı
olduğunu söyledim.
senden kurtulmak istiyorum. geçmeni bekliyorum ancak sonsuza kadar sürecek gibi
bir halin var. seni unuttuğumda içimde geleceğime karşı bir umut doğuyor, istediğim
şeylere karşı. ne istediğimi sorgulamalı mıyım? hiçbir önemi yok. bunun ne zaman farkına
varsam seni arzuluyorum. sen içimde beliriyorsun. sen denizkızı parmaklarını saçlarımda
dolaştırırken coşkunun yanında hissettiğim o duygusun. sen bana atalarımdan
mirassın, son derece içimde ve bir o kadar da yabancısın. isimsizleşmek ve her şeyi
unutmak istiyorum, böylece seni bulabilirim. ancak sen de her şeyi hatırlayamadığım
için orada değil misin zaten?