yaşıyor muyum diye nabzını yoklarken bulursun kendini
gecenin karanlığında.
o andan sonra başlar,
fragmanından sıkıldığın siyah beyaz filmler.
dans etmek için kalktığın sandalyelere akar
söz yaşların.
hıçkırarak dönersin etrafında.
hayal ettiğinle,
hayal ettiğin yerlerde olanlara küfürler yağdırmak geçer içinden.
içinden ne nehirler akar da,
bir kaşık suda boğuluverirsin.
tavanların amaçsız varlığına kapılır gözlerin.
kartonpiyer ne demekmiş,
soğuk zeminlere uzanınca anlarsın.
unuttuğunu sandıkların belirir
aynalarında.
gecenin bir vakti kendine bakmaktan korkarsın.
sahip olamadığın için değil
yakarışların
sahip oldukları için de.
bu yazılanlar
düşlediklerini düşlememiş olanların.
birini unutmak için,
illa un ufak mı etmeli anıları?
hatırlayamadığın bir adama yazdığın şiir,
şiir sayılır mı?
‘’tek kişi bile değilken yalnızlıktan’’,
yaşananlar, aslında hiç yaşanmamış sayılmalı.
belki de bir yasa çıkarmalı büyük ağbiler,
nefes alan ölüler
dans ederken ağlamamalı