yaz günleri uluyor,
hayaletimi kovalıyorum, aklanmış bir yalanla
ve “ekim ayındaki sözlere asla inanma
insanlarla asla sonbaharlarda konuşma”
ve yaz ve kış
ve herhangi bir pasta diliminde
insanlarla resmi olarak konuşma.
dili koparılmış, öksüz kayıp seslerle yüz.
tüm diller manasız, hayatsız, ruhsuz.
en çok denenler değil hakiki değil sahici,
değil sevgiler değil, iyi dilekler.
kusana kadar kanayan kabuslar, yalanlar, yaralar
ancak o zaman…
durun,
peki biz
konuşmayacaksak
dilsizsek ve ruhsuz,
ne zaman yaşayacağız nana?
yastık altına sakladım kağıtları, unutmayasın nana,
kabuslarından korkmayasın, utanmayasın,
rüyalarımız reenkarne anılarımızdır.
yaşadıklarından utanmalısın nana, sonra utancından utanmalı ve sonra,
rüzgarlı yaz gecelerinin hepsi gibi görmelisin
aslında hep geçen ağustostan kalmış utanılanları,
otlar, burnunun ucunda.
kaşın kaşın kasıntı.
Ölüm ölüm ölümtü.
martıların sesi ne gür çıkar,
sevişirken kanlı düşlerimizde?
sonbaharda sözleri nasıl kırar kargalar, hatırla
görmediğini, hayal etmediğini,
düşdünyaya düşmüş günlerimizi hatırla nana.
tarlalar ekerdik
diken diken bitmiş korkuların,
arasında gözlerini görmüştüm bir başak.
o an yağmıştı yağmur düşsel coğrafyalarda.
yalnızca biraz daha bozukluğum olsa,
kaçmıştım, sen sokağında.