Eylül. Sakın. Gelmesin.
Çok korkuyorum Eylül’ün gelmesinden.
Çünkü Eylül’de ne hissedeceğimi bilmiyorum.
Çünkü Eylül benim ayımdı hep. Her geldiğinde hayattan yeni şeyler beklerdim. Yıllar geçtikçe bir şeyler beklemekten korkmaya başladım. Artık beklemek, istemek istemiyorum. Eylül gelsin, zaman geçsin istemiyorum. Her şey bir anlığına donsun, ben kararlarımı verdiğimde devam etsin istiyorum.
Eylül gelmesin, daha fazla kaybetmeyeyim hayata olan inancımı. Hala yapacak ne çok şey var! Hiçbir şeyi tamamlayamayacağımı, hiçbir arzumu tam anlamıyla yerine getiremeyeceğimi, hayatımın düşündüğümden de hızlı geçip biteceğini ve ölümsüz olmadığımı anlamaktan öte hissettiğimde anlıyorum bu zamanlarımın çaresizliğini. Yetişkinlikle uğraşmak zamanın çoğunu alıp götürüyormuş meğer, insanlar da bu yüzden teslim oluyormuş akıp giden zamana. Daha fazla belirsizlikle yetişkinlikte uğraşılmıyormuş.
Burada, ben küçücük bir parçayım şimdi. Hiç olmadığımı varsayalım. Varsayalım ki şuradaki çöp kutusuyum. Gecenin bir yarısı dışarıdan çöpçüler geliyor ve temizliyor zihnimin çöplerini. İyi, kötü ne varsa alıp götürüyorlar. Bir şeyleri her gün yeniden düşünmem gerekiyor, üstelik eski alışkanlıklarla. Mutlu uyanıyor, gün içinde zihnimi çöpler doldururken mutsuz uyuyorum. Gece her şey ortalıktan yitmiş oluyor, sabah yine mutluyum. Geceleri varlığımı görmeyen herkesten intikamımı aldığım senaryolar kuruyor, bir gün büyük biri olacak olmanın arzusuyla uykuya dalıyorum. Oysa bunun için ne çok zaman, ne çok çaba gerektiğinin ayırdında değilim. Üstelik o kadar hırslı da değilim, gerçekte o kadar da istemiyorum intikamları, henüz farkında değilim bunların. Olmasını hayal ettiğim anların sadece o anları yaşayana kadar anlamı olduğunu, yaşanan ve beklenen olduğunda benim farklı bir ben olmayacağımı anlayabilmiş değilim. Arzuların sadece anlardan ibaret olduğunda geçici olduklarını, onların gerçekte o kadar da istenmediğini bilmiyorum. Benliğin istenenlere ulaşarak değil, kendinle kalabilmeye tahammül ederek kurulabildiğini de.
Şimdi biliyorum, önemli olmayı isteyen parçalarımın beni asıl mahveden şeyler olduğunu. Hayata dair beklentilerimi yöneten bu isteklerin beni çok yanlış duraklarda, gelmeyecek trenler için günlerce beklettiğini biliyorum. Muhteşem yazlar eskittiğimi, bir gün önemli biri olma arzusundan kendimi anlamaya, tanımaya yanaşamadığımı. Bir yazım daha böyle geçsin istemiyorum. Evet, korkuyorum, ödüm kopuyor Eylül gelecek diye. Ağustos’un artık günlerindeyiz şimdi, birileri boşa almış sanki bu son günleri. Her şey gelecek olana hazırlık gibi, sadece bu birkaç günde değiştirilmeye telaşlanan onca şey yığılmış bekliyor beni.
Eylül geliyor, rüzgarlarıyla beni taşısın atsın istiyorum. Annemin her gün kendini iyi hissetmek için yaptığı telefon konuşmalarının, evin içinden gelen kızartma kokularının, kedilerimin anlamsız zamanlarda koluma yatmalarının, arkadaşlarımla geçirdiğimiz sonsuz gecelerin olmadığı, kendiliğimi unuttuğum ve bambaşka hikayelerle dolduğum yerlere atıp kaçıp gitsin. Bir yaz olsun, ben ben olmayayım, bir başkası olarak geçireyim o yazı. Sürekli yazdan yaza atlayayım böylece. Eylül tam geliyorken, Ağustos’un otuz birinde yeniden başlayayım yaza. Böyle bir yıl geçsin, konforlu her şeyden uzakta, benden uzakta bir yıl. Rüzgarların gölgesinde geçirilen, geçen zamanın hissedilmediği, hep yirmili bir yaşımda kaldığım o yazları yaşayayım.
Bir gün gelsin, artık bir gün gelecekteki beni hayal etmeyeyim. Benim yapacaklarım, benim benliğim, gençliğim, güzel ve iyi olma arzum, hepsinin gelecekti anlamı önemsizleşsin. Artık o zaman girebiliriz Eylül’e. Artık o zaman yeni yaş alabilirim. Eylül’den geleceği beklemediğimde sonsuz kere yaşayabilirim onu. Ve rüzgarlarını. Bu sefer gerçekten hisseder, gerçekten yaşarım. Ne isteyebilirim bir ömür boyu, Eylül’den? İyi bir kariyer değil, mutlu olmak değil, iyi bir gelecek değil, hayır bunlar değil… Kendimi unutabilmeyi isterim ancak.