Sen bir kadındın, bense bir diğeri. Gözlerimiz buluşmadan önceydi bu tabii. Ne zaman ki değdin gözlerinle tenime, ellerinle tenime, benliğinle tenime; herkesin iki kadın olmamızı beklediği yerde, bir olduk biz seninle. Bizim bu birlik için çalkalanmalarımızdan geriye, ne sodom kaldı ne gomore. Yalnız sen kaldın mavimtırak gülüşünle ve ben utanmaz sevişimle.
Ellerin değdiğinde doğum lekemin üzerine ve gezindiğinde kalbimin setlerinde, selam verdi göğüs uçlarım sana, martılarla birlikte. Sanki bir simit atmıştın, martılar kapıp uçtu, bense tutundum o simide, bırakmamak üzere. Senle öğrendim yüzmeyi, boğulmayı, dirilmeyi; senle gördüm mavinin en koyu ve en açık hallerini. Senle her seviştiğimizde gökyüzü ve denizler doldu içime, İstanbul yattı aramıza her yorulup dinlendiğimizde.
Hem annesi hem çocuğu olmak birinin, hem kesmesi nefesini hem nefes aldırması sana. Bazen boğması düpedüz, bazense değmesi boğulmaya. İlklerim, sonlarım ve enlerim oldun; yine de bazı günler tenin tenimdeyken bile aramıza bir uçurum koydun.
Bazen gurur duymak oldu seni sevmek, çekinmek oldu bazen, bazense suçlu hissetmek. Çoğu zamansa umursamayıp o ölüm normlarını sarılmak ve paylaşmak oldu suçları.
Paylaştığımız suçlardan en büyüğüyse,
Adem’i kovdu,
Dünyayı doğurdu.
Bu da bizim kadar doğru,
Ve bizim kadar yanlış
Bir sonun,
Başlangıcı oldu.