tiksiniyorum yaşlı bilgeliğinden ve en yaşlısından bilgelerin. oturma odasında can çekişirken o; atasından miras kalan donuk mavileriyle ve elleriyle kanı çekilmiş, ah! ne kadar da benziyor lanet ettiği geçmişine! bak, insanlıktan çıkmıştı o son günlerinde, ve sen de uzaklaşıyorsun işte. kalbim senin kanını pompaladığı her an ağrıyor, çünkü içimdeki sevginin bir parçası daha ölüyor her nefesimde. her öfke krizimde biraz daha yakmak istiyorum suratımı. her uykum biraz daha sararıyor bir başkasını daha kaybettiğimde. eğer yaşlanacaksam ben, şayet bu hasta çocuk -tanıyı kendisi koymuş- kaçırmazsa aklını ve sağlıklıysa eğer, ne hoş! unutmalı bilinen tüm dilleri -ve harfleri, alfabeyi!-, kaybolmalı ortadan.
.
başka bir uyku, anılarını beraberinde getirir. bedenim -narin bir sınırdır sınırsız benliğime- çürüyor ateş böceklerimle. “ben kötü birisi olmayacağım, bütün tanılarından kurtulacağım senin kanının!” damıttım vücudumdaki ona ait kanı, var gücümle iştah içinde baktım dünyaya. onun kanı saracak dünyayı, yağacak asırlarca. bedenin bir sınırdı senin için, ama artık onun kanı sarıyor dünyayı.
.
ya sonra ne olacağım ben? bir tarafta sevgiyle dolup taşan kalbim, öbür tarafta boşluğu ve öfke nöbetlerini bana bahşetmiş, temizlenmeden damarlarımda akan o kan. garip bir kişilik; hem alabildiğine kibar, ancak bazen de hayatın kalbi avuçlarındayken yumruğunu sıkabilecek kadar kaba. utanmalı kendisinden, daha kaç sevgi dolu kalbi ezecek böyle? iyileştirmeli kendisini -iyileştiriyor da!-. sabır ve korku hissediyor. ya bittiyse tamamen? günün geri kalanını bu duyguyu görmezden gelmek için harcıyor.
.
“sevgiye varmaktansa, sevgiyle ilerle sevgili biz. kalbini elinde tuttuğun hayatı alıyorsun damarlarına her söz verişinde, oysa şimdi utanıyorsun ondan yardım istemeye.”
.
“sen benim hayatımsın ve ben üstünüm hayattan, ama muhtacım ona, tüm hisleri onunla tattım ve benliğim onunla oluştu çünkü. asırlar sonra seni ilk kez görmek, hayata dokunmak ve sevmek seni. tüm vücudumla tutkuya kapılmak ve ardından gelen hüzün halleri. hayatım bunları verdi bana.

.

dahası, doğumumdan önce neydim ben? isa’yı öldüren o sapkın ve Meryem’dim aynı zamanda. kendimin önünde diz çökerdim ve merhamet dilenirdim. megarisli bir denizciydim ondan önce, avrasya’nın boğazlarından geçtim yeni bir hayat bulmak için. kendi tiranlığımı kurdum ve kendi herakleia’m olup alt ettim kendimi.
.
şu an neyim? belki de hiç görmediğin ana vatanımda kaybettiğim bir tel saçın ve çoktan yol alıyorum ege’de, bilmiyorum açıkçası.