Uçurtmaların gökyüzüyle buluştuğu bir sabaha yeniden uyanabilmeyi diliyorum.
Geceleri, uykunun sessizliğiyle oturmayı çok severdim. O gün de mumlarımı yakmış, önümdeki kağıtları düzenlemem gerekirken yalnızca buhurdanın -sevdiğim bir şairin hediyesi- üzerindeki suyun titreyişini izliyordum. İnsan bir şey düşünmeden duramaz derler ama bazen gerçekten düşünemiyordum. Saat, geceyle sabahın ortasında bir yerlerdeydi. Düşünebildiğim anların birinde keşke sabah uyanmak zorunda olmasam diye iç geçirmiştim.
Sağ elim sanki elli ton olmuş, parmaklarım karıncalanıyor. Uyku hapları zihnimin bir köşesinde bekliyor. Sırtımdan, başta hissiyatı hoşuma giden; sonunda ruhumu tümüyle sömüren, binlerce iğneyi andıran bir akım geliyor yine. Belki korktuğumdan, tümüyle bu hiçlikten ya da öylesine gelen bir şey, bilmiyorum.
Masamda her mevsim bir çiçek olurdu. Onunla konuşur, bakışır; onun yerinde olmak isterdim. İlk zamanlar gösterdiğim tüm bu ilgiyle doğru orantılı güzelleşir, büyür ve çoğalır sanıyordum, keza öyle de oluyordu. Sonra bir gün yapraklarının büzüşmeye başladığını fark ettim. Çiçekten anladığım pek söylenemez ama mutlaka günü kurtaracak çözümü bulmak için gelişigüzel bir araştırma yapar, paçayı kurtarırım sanıyordum, bu sefer kurtaramadım. Aslında gösterdiğim ilgiyle olanların orantısı oldukça doğruydu, ben yalnızca su verip tüm güzelliklerini istedim ondan. O da fazla dayanamadı.
Odadan dışarı çıkınca mumların odayı fazla ısıttığının farkına vardım. Neden çıktığımı hatırlamıyorum, fazla oturmaktan ayaklarım ağrımaya başlamıştı o yüzden olabilir. Can sıkıntısının verdiği yemek yeme isteğiyle buzdolabına bakarken, aniden gelen kısa ve sert bir sesle irkildim. Sanki uzun saatlerin ardından kendime geldim bu hafif korkuyla. Işıkların kapalı oluşunun verdiği cesaretle perdeyi araladım yavaşça ve daha tok sesle bir taş daha geldi cama. Başta korkmuştum ama bizzat bana karşı yapıldığını pek düşünmedim. Şimdiyse duygularım daha karmaşık bir hale geldi, ne hissetmem gerektiğini şaşırdım. Belki de ciddi bir şey değildir, canı sıkılan herhangi bir çocuğun kendince yarattığı bir gece eğlencesidir diye düşünerek sakinleşmeye çalıştım. Olabildiğimce sessiz ve hızlı bir şekilde odama döndüm ve mumları söndürdüm. Yatağa girersem sanki tamamıyla savunmasız bekliyor olacak gibiydim, o yüzden tekrar masama oturdum. Aklımda binlerce soru vardı. Acaba yeni projeyle mi ilgili yoksa gerçekten kötü bir şaka mı bilmiyordum. Kapıdan tıkırtıların gelmeye başlamasıyla hiç düşünmeden yatağa girdim. Daha önce hiç o geceki kadar inançlı olduğumu hatırlamıyorum, bildiğim ne kadar dua varsa aynı anda düşünmekten bir tanesine odaklanamıyordum. Ayak sesleri gitgide yaklaşıyordu ve artık bir şakanın içinde olmadığım da kesinleşmişti. Sonum kötü bitecekse, hiç değilse yüzleşmeliyim düşüncesi ile garip bir cesaret geldi ve yatağın içinde oturup sessizce bekledim. Kapı yavaşça aralandı, muhtemelen kendisi de benim saklanmış olmamı bekliyordu ki şaşkın bir ifadeyle yüzüme baktı. Daha önce gördüğümü düşünmediğim fakat çok tanıdık gelen bir yüzdü bu. Şaşkınlığı gitmiş olacaktı ki gülerek önce bana bakıp sonra odayı süzmeye başladı. Gözü, kitaplığa sığmadığı için odanın köşesinde bir boşluk bulup yere yığdığım kitaplara takıldı ve yüz ifadesi bir anda buz gibi oldu.
– Kimsin sen, neden buradasın?
– O günkü egosantrik havandan hiç eser kalmamış, pek bir sevecensin.
– Kim olduğunu söylemeyecek misin? Bu saatte evime girmeye cesaret ettiğine göre benimle bir derdin olmalı.
– Ne çok kitabın var, raflar dolup taşmış.
– Beni nereden tanıyorsun?
– Üç ay önce şehir kütüphanesine gelmiştin hatırlıyor musun?
O kadar olmuş muydu diye düşündüm birkaç saniye, ihmal ettiğimi biliyordum ama üç ay geçtiğini farkına varmamışım.
– Evet, hatırlıyorum.
Yavaş adımlarla bana yürümeye başladı. Üzerime geleceğini düşündüğüm için kalbim çok hızlı atmaya başlamıştı. Eğilip o gün kütüphaneden aldığım kitaba uzandı ve karıştırmaya başladı.
– O gün benim annem öldü, dünyam başıma yıkıldı. Çekmecesinde, o gün geldiğinde okumam için yazdığı defteri buldum. İlk sayfasında “Üzülmeyi bırak ve kütüphaneye git. Oraya sen doğmadan hemen önce bir kitap bıraktım. Evet, sen doğmadan hemen önce çünkü aceleci bir bebek olduğunu henüz bilmiyordum. Her neyse, o kitabı al; içine yazdıklarımı oku ve hep sakla bir tanem.”
Kalbim yavaşladı ve tüylerim diken diken olmaya başladı. Her üzüldüğümde olduğu gibi üşümeye başladım. Az önce korktuğum adam için üzülmem mantıklı mıydı acaba. Usulca sandalyeye oturdu, o ana gitmek bir hayli yormuş gibiydi onu.
– Sonra annem için, yıkılan dünyamın altından kalktım ve yaşamak için bir sebebim oldu. Üstümü giyindim ve kütüphaneye koşmaya başladım. Sürekli kitabın başka birinde olma ya da kaybolma ihtimalini düşünüyordum. Bir yandan da içimde bir sevinç vardı, tıpkı anneme doğru koşar gibi bir sevinç. Kapıdan girdim ve birkaç saniye nefesimi düzenlemeye çalışırken tek tek aramak yerine görevliye sormalıyım diye düşündüm. Ve birden elinde annemin kitabıyla sen geçtin yanımdan, uzun ve çiçek kokan saçlarını savura savura. Nutkum tutuldu o an. Dur gitme, annemin o kitap diyemedim. Ve ben her gün o kütüphaneye gittim. Üç aydır HER GÜN. Senin gelmeni ve o kitabı getirmeni bekledim. Sonunda dayanamadım, gizli gizli arşivden adresini buldum. Bir haftadır seni takip ediyorum ve bu gece bekleyişime son vermeye karar verdim.
Ne demem gerektiğini bilmiyordum. Böyle bir durumda ne denirdi ki, benim öylesine alıp odanın bir köşesine attığım üstelik geri götürme zahmetinde bile bulunmadığım kitap hiç tanımadığım bir insanın tüm hayatı olmuştu.
– Çok üzgünüm, kitabını alabilirsin.
– Kitabımı alacağım zaten. Sende daha fazla kalmayacak ve sen de bu hayatta fazla kalmayacaksın. Ben biraz daha kalacağım çünkü henüz okumam gereken bir kitabım var.
Bunları söylerken yüzünde hem mutlu hem alaycı bir ifade vardı. Ayağa kalktı ve yüzündeki ifadeyi dondurarak üzerime gelmeye başladı. Yastığı eline alıp yüzüme bastırdı tüm gücüyle. Olanların şokuyla kendimi savunmaya bile mecalim yoktu. Nefes alamadım. Bunları hatırladığıma göre birkaç saniye olmuştu daha ama saatleri devirmiş gibi bir boğuluştu bu.
Gözlerimi açtım. Bir güne daha uyandım. Ve üç aydır olduğu gibi bugün de kütüphaneye gidiyorum çünkü uçurtmaların gökyüzüyle buluşma zamanı artık geldi.