“Aslında o kadar da farklı değiliz.” Dedi Lucia ve elindeki şaraptan ufak bir yudum aldı. “İnsanları nereli olduklarıyla görmüyorum ben. Sonuçta ikimiz de burada şarap içiyoruz ve bundan keyif alıyoruz değil mi?”

Küçük bir baş sallamasıyla onayladım. Bunu demek onun için ne kadar kolay. Hiçbir zaman kısıtlanmamış kendi toplumu tarafından tehdit altında hissetmemiş kendini açıklamak zorunda bırakılmamış ekonomik ve politik çöküşler arasında gençliğini yaşamak zorunda kalmamış birisi için. Anlatmaya başlasam anlar mı ne kadar farklı olduğumuzu? Belki anlar ama inkar etmeye çalışır. İnsan hakları evrenseldir ve bunu savunmak işten bile değildir. Sen ve benim aynı olduğumuz, dostum, denizin maviliği kadar kesindir.

Lucia ve diğerleriyle oturuyorum Amsterdam’da bir barda çok keyifli bir müzik çalıyor. Sohbet ediyoruz ve gülüşüyoruz. Herkes çok rahat, herkes çok mutlu. Buraya geldiğimden beri fark ettiğim ilk şey bu ki insanlar burada olmaktan, bu hayatı yaşamaktan mutlular. Alışık olmadığım bir şey bu, beni geriyor. Bazen koca şehirdeki tek gergin insan olduğumu düşünüyorum. Gerginlik bir duvar oluyor ve benimle diğerleri, o huzurlu insanların arasına giriyor. Öyle bir duvar ki içeride bir noktada tamamen ortaklaşmayı engelliyor.

Bir şey var bizde ve bizim gibi toplumlarda- tarihsel melankoli demek istiyorum buna. Ülkemde en son ne zaman manasız ve amansız bir eğlence gördüğümü hatırlamıyorum gencinden yaşlısına herkesin katıldığı. Karnavallar festivaller sadece içkiye ve eğlenceye adanmış günler. Biz bunu yapamayız. Zorlamaya gerek yok yapamayız, içimizde yok. Tarihsel bir melankoli içerisindeyiz hangi nostaljinin yasını tutuyoruz belli değil. Atalarımız yapışmış yakamıza bırakmıyor nefes aldırmıyor yüzyıllar üzerimize çullanıyor. Kötü bir şey değil bu tamamen, öyle demiyorum. Yalnız biraz mutsuz ediyor bizi ya da ortak zevkler yaratıyor. Farklı bir zihin içerisindeyiz ve bu azımsanacak bir farklılık da değil.

Sokaktan geçerken gördüğüm “Sınırlar kalksın” diye çığıran duvar yazısı. Muhtemelen sınırın ne demek olduğunu bilmeyen birisi tarafından yazılmış ki bunu yalnız sınırın ötesindekiler bilir. Yalnızca bir tel örgüden fazlası olan sınırları. Tarihsel olarak zihinde kurulmuş toplum tarafından pekiştirilmiş ve içimize işlemiş bu sınırları. Ülkeler arası yürüyerek geçebilsem ne yazar kendi sınırımı kafamın içinde taşıdığım sürece.

Ah Lucia, asla aynı olamayacağız kabullen bunu. Ama bu demek değildir ki aynı şaraptan içemeyeceğiz ve bundan keyif alamayacağız. Şarabımdan yudum almadan önce kendi içimde kadeh kaldırdım farklılığımıza. Sadece bana aynı olduğumuzu söyleyip durma yeter.