Kestane reçeli, büyük taneli ve acısından. Her sene şuursuzca gelip de ortama oturan Kasım’ı bir şeye benzetsem kestane reçeline benzetirim. Her yeni kavanoza belki bu sefer hoşuma gider diye başladığım, ilk büyük taneye attığım dişle baygınlık geçirdiğim bir kestane reçeli.
Her yılın sonuna yaklaşırken takvim sayfalarının çevrile çevrile gelip durduğu “Kasım Hali”ndeki benden böyle bıkıyorum işte. Nedensiz bir baygınlık kaplıyor içimi her sene aynı zaman. “Fazla tatlı” olarak adlandırmak, basite indirgemek olur bu tadı. Daha farklı… Acı-tatlı, dilinizi yakan ve ağzınızı uyuşturan cinsten.
Her köşesini ezbere bildiğim, tanışıklığımızın epey geriye dayandığı, fakat yıldızımızın asla barışmadığı bir ahbap gibi. Hayır, uzaklaşmaya çalışsam da olmuyor. Her sene aynı zamanda şuursuzca çat kapı geliyor, yüzsüz. Oysa biliyor hiç haz etmediğimi kendisinden. Bence o da beni pek sevmiyor ya, neyse…
Kasım’ın kahverengiliği çöktü yine içime, iyi mi? Gözlerimde her an taşmaya hazır, nereden çıktığı belirsiz yaşlar birikmiş, hep içime akıyor. Akıyor, akıyor da o baygınlık hali hiç dinmiyor. Her gece kana kana su içmeye uyanıyorum artık. İstisnanız üçü çeyrek geçe. Yersiz bir susuzluğa çare arayışı… İhtiyacım olduğundan değil, eksik değil hiçbir şey. Aslında fazla bence…İçim yanıyor kestane reçelinden. Yalnızlığın bu kadar fazla olabileceğini, içini kaplayıp seni bunaltabileceğini kim bilebilirdi? Bir şeyin, birinin eksikliği değil midir yalnızlık? Boş hissetmem gerekmez mi? Ben, niye taşıyorum öyleyse?
Hep yarı açık duruyor pencerem bu aralar. Deli rüzgârın sesine karışmış bir ıslık sesi geliyor şimdi de sokaktan. Tanıdık bir melodi, keskin ve pürüzsüz. Tanıdık ama neye ait olduğunu kestiremiyorum. Hangi filme veya şarkıya… İçime biraz da olsa serpiliyor gibi ama sanki. Ne göz yaşlarının ne de bardak bardak suyun serinletemediği bir noktaya serpiliyor. Dikkatimi, bu aralar noksan bıraktığım bir duyuma yönlendirmek, hele hele orada tesadüfen tanıdık bir tınıyla karşılaşmak gülümsememe sebep oluyor. Bütün tesadüfen aldığım tanıdık parfüm kokuları, gidip aynı kişiye ve ana ait olurken belleğimde, bu tanıdık melodi sadece boş boş yankılanıyor içimdeki su birikintilerinde.
Hep ilginç gelmiştir bana, yılların sonun habercisinin Aralık değil de Kasım olması benim için. O bir şey değil, kestane reçelini de sevemedim gitti doğrusu.
Beyza Bayraktar